III. Aleksandr, 29 Nisan 1881 tarihli manifestosunda, “Otokratik iktidarın karakterine olan güvenim milli çıkarların teminatıdır” derken, kendisinden 118 yıl sonra devletin başı olan Putin’in politikalarına meşru bir kök sağlıyor muydu bilinmez ama, Rusya 21. yüzyıla Rus muhaliflerin söylemiyle “olabildiğince otokratik” girmiştir. Gorbaçov’la başlayıp, Yeltsin’le devam eden süreç, Putin’in gelmesiyle doruğa çıkmıştır. Destekçilerinin karizmatik ve kudretli bir lider, muhaliflerinin sert bir diktatör olarak nitelendirdiği Putin, 1999’dan 2008’e kadar dünyanın en çok konuşulan liderlerinden biri olmuştur. Hatta uzunca süre daha konuşulacağı bir gerçektir.
2007 Duma ve 2008 Devlet Başkanlığı seçimleri Putin’le olanlar ve Putin’e karşı olanların yarışı olarak nitelendirilse pek de yanlış olmaz. İki seçimde de Putin’in kesin bir zaferi görülürken, uzmanlar bu zaferi komünizmden kapitalizme geçişte oldukça sarsılan Rus ekonomisinin Putin’le beraber düzlüğe çıkmasıyla açıklamaktadır. Putin de uzmanlarla aynı görüşte olacak ki, seçim propagandalarını ve yönetim stratejilerini Sovyet zamanı politikaları andıran bu temel üzerine kurmuştur. Sovyet toplumunda sputniklerin fırlatılması, kıtalararası füzelerin geliştirilmesi ya da hızlı kalkınmanın sağlanması gibi iç- dış eylemler ve bu eylemler sonucu kazanılan başarılar ideolojiye güç kazandıran temel unsurlardandı. Putin de, benzer unsurları 2000’li yılların Rusya’sı için kullanmıştır. Halkın gözünde eski günlerine dönen “Büyük Rusya” ve “kudretli lider” Putin ya da “onun planı” Rusya’nın gelecek teminatıdır. Bu beklentiler, sandığa 2007 Duma Seçimlerinde Birleşik Rusya’nın, 2008 Başkanlık Seçimlerinde de Medvedev’in zaferi olarak yansımıştır.
Her iki seçimde de demokratik ihlaller sık sık gündeme gelmiştir. Hatta, Putin bile bazı ihlallerin olduğunu kabul etmiştir. Ancak, bütün bu ihlaller rağmen, Batılı gözlemciler bile sonuçların halkın iradesini yansıttığını ifade etmişlerdir.
Stone’a göre “yaşlı kadınların, kocalarının madalyonlarını metrolarda sattıklarını gösteren olumsuz tablolara artık rastlanılmayan Rusya’da” halk istikrardan yani gidişattan memnundur. Ancak, muhalifler ise tam tersini düşünmektedir. Putin’in devletin bütün kurumlarını kendine bağlayarak son çar olduğunu iddia eden muhalifler, “Custine’nin 1839’da, Rusya adlı meşhur eserinde belirttiği gibi “Rusya medeniyete giden anayoldan çıkmıştır. Hiç kimse onu aynı yola sokmaya başaramaz. Rusya’yı neyin beklediğini tanrıdan başka bilen yok” fikirlerini umutsuzca paylaşmaktadır. Demokrasiden uzak Rusya’nın, geleceğinin karanlık olacağını ifade eden muhaliflere göre, Putin ve onun yapılandırdığı bütün kurumlar tasfiye edilmeli ya da sıkı bir reformdan geçirilmelidir. Muhalifler daha fazla demokrasi derken, Putin’e yakın çevreler, milli menfaat gereği her şeyin hatta demokrasinin bile feda edilebileceğini belirtmektedir. Putin’e yakın isimlerden, Avrasyacılık fikrinin önderlerinden Dugin, “bugün Rusların milli menfaatleri, ne pahasına olursa olsun kıtalararası düzeyde stratejik silah potansiyelini muhafaza etmeyi yani kısıtlanmış ve indirgenmiş olsa da “süper güç” olarak kalmayı gerçekleştirmektir. Bu koşulun sağlanması için her şey kurban edilebilir” diyerek aslında Putin planının özünü ortaya koymaktadır.