Prof. Dr. Füsun Alver

Demokratik sistemin meşruiyet temellerini oluşturan siyasal seçimler, siyasal iletişimin dolaysız biçimini ortaya koymakta ve karar verme aşamasında olan yurttaşlara göreli olarak en fazla enformasyonun iletilmesini amaçlamaktadır. Siyasal iktidarın ele geçirilmesi için mücadele edilmesi anlamına da gelen seçimler, belirlenen konulara seçmenlerin dikkatini çekmek ve onları kazanmayı amaçlamaktadır. Seçim çalışmaları adayların imaj tasarımlarını, kampanyaların profesyonelce yönetilmesini ve medyadan yararlanılmasını kapsamaktadır. Demokrasilerde siyasetin üretilmesi, temsili ve iletiminden ayrılmamaktadır. Siyasal iletişimin belirleyiciliği, siyasal amacın iletişimsel yöntemlerden ayrılamazlığı tarafından karakterize edilmektedir. İmaj tasarımları için düzenlenen kampanyalar kapsamında afişlerden ve reklam spotlarından yararlanılabileceği gibi dünyada ve ülkemizde pek fazla uygulanmayan ve farklı bir strateji olan “susma stratejisi” den ya da “adayın susturulması” stratejisinden de yararlanılabilmektedir.

Susma stratejisi, siyasal seçimler için aday gösterildikten sonra kişinin konuşmamasını ifade etmektedir. İlk kez 1860 yılında ABD’de  demokrat aday Stephen Douglas tarafından uygulanan bu yöntem aslında her zaman adayın kendi davranış özelliği değildir. Stephen Douglas’ın seçim öncesindeki suskunluğu Cumhuriyet yönetiminin gerektirdiği erdeme sahip olduğunun bir göstergesi  olarak  geniş kitlelere sunulmuştur. Bu strateji, iyi bir konuşmacı olsa bile adayın talip olduğu makamın gerektirdiği ciddiyet ve sorumlu davranış biçimi nedeniyle suskun kalmasını, elde etmek istediği makamı seçim kampanyaları ile yıpratmamasını öngörmektedir (Müller, 1997). Susma stratejisi, 19.yüzyılın ortasından itibaren daha fazla kullanılmaya başlanmış, adaylık konulmadan önce uygulanmıştır. Bu dönemde adayların kendi siyasal partileri içinde bile hırslı davranışları ve tutarsız propaganda hoş karşılanmamış, akıllı başkan adayının geride dururken bile görevi üstlenmek için ne kadar yetkin olduğunu hissettirmesi gerektiği düşünülmüştür. 20. Yüzyılın sonlarından itibaren ABD’de susma stratejisi, taktik araç olarak görülmüş ve “gül bahçesi stratejisi” ile birlikte uygulanmıştır. Bu strateji, tekrar aday olan başkanın, seçim kampanyaları düzenleyerek ülkeyi gezmesi ve çok konuşması yerine Beyaz Saray’ın gül bahçesinden de her türlü medyaya hemen ulaşabileceğini kamuoyuna hissettirmeden, makamının başında oturduğu ve sorunlara çözüm aradığı düşüncesini yaratmayı amaçlamaktadır. “Gül bahçesi stratejisi”, 1980 yılında Jimmy Carter tarafından Ronald Reagan’a, dört yıl sonra ise, Ronald Reagen tarafından Walter Mondale’ye karşı uygulanmıştır. Ronald Reagen “gül bahçesi stratejisi” ile kamuoyuna düzeysiz seçim kampanyaları ile uğraşamayacak kadar meşgul olduğu iletisini vermiştir. Richard Sennett’e (1990) göre, ABD’de gözlendiği gibi, adaylar kamuoyunun karşısına ne kadar az çıkarlarsa o kadar ilgi çekmektedirler ve oluşturdukları imaj elektronik medya ile pekiştirilmektedir. Medya danışmanı Michael Deaver’in, Ronald Reagen için tasarladığı  ve elektronik medya aracılığıyla sağlamlaştırdığı  “suskun aday” imajı Cumhuriyetçi medyada yalnızca başkanın kişiliğinin temsilcisi olmamış aynı zamanda sözlü iletişimin yerine de geçmiş ve başarılı olmuştur. 

Susma stratejisinin siyasetçiler tarafından kullanılmasının pek çok nedeni vardır. Konuşma yeteneğinin olmaması, kendini gizleyen adaya karşı kamuoyunda ilgi uyandırma ya da çalışan, üreten aday imajı oluşturma amacı bunlardan bazılarıdır. Susma stratejisi, bir imaj oluşturma ve seçim stratejisidir çünkü; aday uyguladığı bu strateji ile kamuoyuna  görünmekten kaçınmakta ve daha çok imajı ile temsil edilmeyi seçmektedir. Susma stratejisini seçen aday, kişiliğine ve özel yaşamına yönelik ilgiyi amaçladığı makamın saygınlığına gölge düşürmemek için yanıtlamamakta, otoriteyi araya koyduğu mesafe ile kurmaya çalışmaktadır.

Geçtiğimiz günlerde ülkemizde gerçekleştirilen seçim kampanyaları kapsamında tasarlanan politikacı imajları incelendiğinde “susma” ve “suskun aday” stratejilerinin izlenmediği görülür. ABD’de ve Avrupa’da uygulandığı ve bir ölçüde başarılı olduğu gözlenen bu strateji kuşkusuz bir tasarımı yapılandırmaya çalışmakta ve geniş kitleleri ikna etmeyi amaçlamaktadır. Dinlemek, öğrenmek ve düşündüğünü eyleme dönüştürmenin yerine konuşmanın hatta çok fazla konuşmanın tercih edildiği ülkemizde “sessizliğin” imaj tasarımının ve ikna etmenin bir stratejisi olarak değil de “üretmenin” gerekli bir koşulu olarak görülmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, üretmedikleri halde konuştukları zaman mangalda kül bırakmayan politikacıları seçim sonrasında derin bir sessizlik bekleyecektir.

Yaralanılan Kaynaklar

Müller, Marion G. (1997). “Visuelle Wahlkampfkommunikation. Eine Typologie der Bildstrategien im amerikanischen Praesidentschaftswahlkampf”.  Christina Holtz-Bacha, Arnulf Kutsch, Wolfgang R.Langenbucher, Ulrich Saxer (Der.). Publizistik. Opladen / Wiesbaden: Westdeutscher Verlag GmbH. 

Sennett, Richard (1996). Kamusal İnsanın Çöküşü. Çeviren: Serpil Durak, Abdullah Yılmaz. İstanbul: Ayrıntı Yayınları. 
Kaynak: Genç Açı, No: 11. Kocaeli, 2002