Politikacıların, satış ekiplerinin ve pazarlama dünyasının pek sevdiği ‘ikna’ sözcüğü, aslında üzerinde önemle durulması ve incelenmesi gereken bir kavram. Geçtiğimiz günlerde New Scientist dergisinde yayınlanan bir araştırmanın sonuçlarına bakılacak olursa, insanları belli bir düşünceye yönlendirmek ve tercihlerini belirlemek için bazı teknikleri kullanmak yeterli olabiliyor.
Çalışmanın ortaya koyduğu formüle göre ikna etmenin yolu, karşı tarafı öfkelendirmek ve üstünde belirli bir baskı kurmaktan geçiyor. Sinirlenen, şaşıran, dolayısıyla kafası ve algısı karışan kişinin görüşünü değiştirmesi kolaylaşıyor.
İkna etmek, başarı için çok önemli bir araç tabii ki. Ancak, artık günümüzde ‘kazan-kazan’ düşüncesini içselleştirmek gerekiyor. Mutlu markaların, efsanevi yöneticilerin sırrı, cesur olmaları ve manipülatif teknikler yerine diyalog kurmayı ve dinlemeyi tercih etmelerinde yatıyor. Bu bağlamda, New Scientist’in araştırmasına aslında ikna edilmemek isteyenlerin ihtiyacı var. Böylece ataklardan korunmayı başarabilirler.
İtalya’nın en önemli gazetelerinden La Repubblica, New Scientist’in makalesini inceleyen bir yazı yayınlayarak ünlü İtalyan psikiyatrist Raffaele Morelli’nin görüşlerine yer verdi. Risa Psicosomatica isimli derginin yayın direktörü olan Morelli’ye göre ikna etmek aslında bir güç gösterisi. Morelli bu tekniklerin bir süre işe yaradığını ancak daha sonra insanların kullanıldıklarını hissederek tepki verdiklerini vurguluyor ve pazarlamanın temelini şu bakış açısıyla tanımlıyor:
KURBAN OLMAMAYI SEÇMEK
“İknada esas amaç, karşı tarafı yönlendirerek doğru ve doğal düşünmesini engellemek. Bir insanda karşı tarafın düşüncelerini kontrol etmeye yönelik bir istek olması aslında sağlıklı bir tavır değil. Siyasi pazarlama da dahil, pazarlamanın tüm alanları insanları bir ürün veya hizmeti almaya ikna etmek üzerine yoğunlaşır. İzleyicileri şaşırtan efektler kullanarak, az ve öz temaları sıklıkla tekrar ederek onları harekete yönlendirir.”
Morelli bu tekniklerle ikna edilen kişilerin daha sonra tepki duymaya başladıklarına, kendilerini yönlendirmeye çalışan kişi ve kuruluşlardan uzaklaştıklarına dikkat çekiyor. İknacılardan korunmak isteyenlere de tavsiyeler sunuyor. Morelli ikna edildikten sonra içinde bir boşluk duygusu hisseden kişinin, bu duyguyu bir sinyal olarak görmesini öneriyor. Morelli’ye göre bir konuşmadan sonra kişinin kendini tatmin olmamış hissetmesini, aslında ‘işler yolunda gitmiyor’ olarak algılaması gerekiyor.
Manipüle eden bir kişiyi tanıyabilmek için yüzündeki ifadelere ve ses tonuna dikkat etmek yeterli olabiliyor. Yüzde bir tik olması önemli bir işaret. Sakin ve serinkanlı tavır, sabit bir tonda konuşma ikna etmek için kullanılan güçlü silahlar. Kendini korumak isteyenlerin, kelimelerden çok, ses tonuna ve beden diline dikkat etmesi gerekiyor. Kurban olmamayı seçmek hiç de zor değil. Önemli olan, içten gelen sese kulak vermek ve her şeyi bildiğini düşünenlere karşı kendini savunmayı istemek.
İKNA SANATI 8 KURAL ÜZERİNDE YÜKSELİYOR
New Scientist’in araştırmasına göre ikna sanatı 8 kural üzerinde yükseliyor. Başarılı bir iletişim kurmanın ilk kuralı olan karşı tarafın beden dilini taklit etmek, böylece bilinçaltında algının açılmasını sağlamak. Sonra, kişinin fikirlerini yavaş yavaş istenilen yöne doğru yönlendirmek…
Bu noktada, en önemli olan sunulan fikirlerin az sayıda olması. Çok konu olduğunda kontrol kayboluyor. Dördüncü önemli kural, sürpriz efekti yaratmak ve karşı tarafı şaşırtacak bir şey yapmak. Beşinci adım, hedef doğrultusunda kullanılacak aracı seçmek. ‘İkna sanatının’ altıncı kuralı, ne söylendiğinden çok nasıl söylendiğine, stile önem vermek… Yedinci kural, ikna edilecek kişiyi sinirlendirerek, direncini kırmak. Sekizinci ve sonuncu hareket, direnci kırarak, arzulanan hedefe ulaşmak…
Ohio State Üniversitesi profesörlerinden Zakary Tormala, ikna etmek isteyenlere şu tavsiyede bulunuyor: “Kendi fikri konusunda kararlı olmasını sağlayın, sonra fikirlerinizi onunkilere benzeterek ortaya koyun, her basamakta yavaş yavaş ilerleyin. Asla karşınızdakinden görüşünü ispatlayacak bir kanıt sunmasını istemeyin. Bu sizin kontrolü kaybetmenize neden olur. Karşınızdaki şaşırtacak bir şey yaparak, onun dikkatini dağıtın.”
PAZARLAMA, İKNA KAVRAMINI MODERNLEŞTİRMELİ
Günümüzde reklam dünyasının en önemli sorunu tüketicilerin ikna olmak istememesi. Reklam yatırımlarının geri dönüşünün ve reklamların etkisinin giderek azalmasının nedeni, temelde insanların reklam tekniklerine karşı dayanıklılık geliştirmiş olması.
Bu yüzden, başarılı şirketler ikna sözcüğünün yerine diyalog sözcüğünü tercih ediyor. Konuşmaktan çok tüketiciyi anlamaya vakit harcıyor. Araştırmalarla onların duygularının temelindeki unsurları bulmaya çalışıyor. Müşteri sadakati yaratmak için ‘kazan-kazan’ felsefiyle hizmet ediyor.
Yeni dünyada ürün bol, hizmet bol, ilgi az, beklenti yüksek. Pazarlama dünyası ikna sözcüğünü unutmak ve yeni bakış açıları bulmak zorunda.