metin_kProf. Dr. Metin IŞIK

Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi

Basın faaliyet gösterdiği toplumun aynasıdır. Benzer biçimde kamuoyu araştırmaları da toplumun görüş, kanaat, tutum ya da davranışlarını (eğilimlerini) yansıtmaktadır. Ancak bunun için araştırmanın başından sonuna kadar bilimsel norm ve prensiplere uygun şekilde yapılması gerekmektedir.

Örneklemin elde edildiği popülasyondan bilimsel, sistematik ve tarafsız bir biçimde bilgi toplama işlevi olan kamuoyu araştırmaları ait oldukları dönemdeki tutum, davranış, düşünce, nitelik ve ilişkileri ölçmek amacıyla yapılmaktadır (Lake ve Harper, 2002:11). Birçok durumda sistematik gözlemle ulaşılamayacak verileri, soru-cevap süreci ile toplamak mümkün olmaktadır. Diğer taraftan anket yöntemi ekonomik olması nedeniyle de tercih edilmektedir. Nitekim 100.000.000 nüfusa sahip bir ülkede halkın herhangi bir konudaki görüşlerini öğrenmek için ortalama 1070 kişiye anket uygulanması yeterli gelmektedir. Bu ise bilgiye daha kolay ve daha hızlı  ulaşma imkanı vermesi açısından önem arz etmektedir (Baş, 2003:11). Diğer yandan araştırma sonuçları hem araştırmayı yapan kuruluşlar, hem de halk için büyük önem taşımaktadır. Basın organları ve araştırmayı gerçekleştiren kuruluşlar sonuçlara inanılmasını isterken; bireyler ise görüş, düşünce ve tutumlarının sonuçlarla ne oranda uyuştuğunu öğrenmek istemektedir.

Kamuoyu araştırmalarının özellikle seçmenler üzerinde Bando Arabası, Yenilmişlik ya da Kamçılama, Toparlanma ve Tedbirli Oy Kullanma gibi etkileri bulunduğu kabül edilmektedir (Yeğenoğlu, 1988:4-5). Dolayısıyla bireysel tutum ve kanaatler üzerinde etkili olabilen araştırmaların bilimsel açıdan güvenilirlik ve geçerlilik esaslarına uygunluğu konusu önem kazanmaktadır. Yapıldığı dönemdeki eğilimleri yansıtan kamuoyu araştırmalarının amacı bireylerin belirli bir doğrultuda yönlendirilmesi olmadığından, araştırmanın yapılması ve sonuçlarının yayınlanması konusunda bazı hususlara dikkat edilmesi gerekmektedir.

Bu bağlamda çalışma kapsamında kamuoyu araştırmalarında bilimseliğin şartı olarak güvenilirlik ve geçerlilik kavramlarına değinilecek, ardından ise bir araştırmanın güvenilir ve geçerli olabilmesi için nelere ve hangi kriterlere dikkat edilmesi gerektiği konuları sırasıyla ele alınacaktır.

I. GÜVENİLİRLİK – GEÇERLİLİK OLGULARI VE ÖLÇÜTLERİ

 A. Güvenilirlik Kavramı

Güvenilirlik, bir ölçüm ya da açıklamanın ölçmek veya açıklamak istediği şeyi tutarlı ve doğru bir biçimde göstermesi ya da açıklaması olarak nitelendirilebilir (Gökçe, 1992:144). Gerek sosyal bilimlerde gerekse fen bilimlerinde çeşitli yöntem ve tekniklerle elde edilen verilerin sağlıklı ve doğru olup olmadığı, söz konusu verilerin kararlı ve değişmez bir özellik taşıyıp taşımadığına göre belirlendiğinden; bilimsel bir çalışmanın ilk koşulu güvenilirliktir. Aynı semboller yardımıyla, aynı süreçler izlenerek, aynı ölçütler kullanıldığında ortaya aynı sonuçlar çıkıyorsa araştırma güvenilir olarak kabul edilebilir (Karasar, 1994:148). Örneğin, ikişer kiloluk paketlerin aynı terazide her tartışta ikişer kilo olduları ölçülüyorsa ölçme işlemini gerçekleştiren terazinin güvenilir olduğunu söylemek mümkündür.

Yukarıdaki örnekten de anlaşılacağı üzere ölçme işleminin tutarlı, dengeli ve tekrarlanabilir olması güvenilirliği de beraberinde getirmektedir (Erdoğan, 1998:118).  Sosyal bilimler alanında yapılan ölçmelerde, ölçülen kavramın hemen her boyutuyla ilgili çok sayıda ölçüt birarada kullanılmaktadır. Bir ölçmenin güvenilirlik oranı düşükse o ölçme işlemi  bilimsel açıdan birşey ifade etmeyecektir. Sosyal bilimlerde güvenilirliğin sağlanması için zamana göre değişmezlik, bağımsız gözlemciler arası uyum ve iç tutarlılık gibi bazı ölçütler geliştirilmiştir. Aşağıda bu ölçütler ele alınacaktır:

1. Zamana Göre Değişmezlik: Herhangi bir şeyin aynı koşullar altında ve belirli bir zaman aralığı ile ölçülmesi sonucunda elde edilen veri grupları arasında bir ilişkinin (kolerasyon katsayısının) olması gerekmektedir. Eğer iki ölçme arasındaki kolerasyon katsayısı yüksekse güvenilirlikten söz edilebilir. Başka bir ifadeyle, bir ölçek aynı örneğe uygulandığında aynı sonuçları veriyorsa güvenilir kabul edilir.

Buna göre, bir soru kağıdı değişik zamanlarda aynı bireylere uygulandığında aynı sonuçların alınması gerekmektedir. Burada iki ölçme arasında ne kadar zaman bırakılacağı hususu önem kazanmaktadır. Zamanın kısa olması hatırlamayı kolaylaştırırken; zamanın uzun olması durumunda ise ölçülen özellikte bazı değişmeler meydana gelebilmekte, bu ise aynı koşulların sağlanmasını güçleştirmektedir. Bazı sosyal bilimcilere göre ise yeniden sorulacak sorular için iki aya kadar olan süre uygun bir süre olarak kabul edilmektedir (Duvarger, 1990:215).

Zamana göre değişmezlik ölçütünde bulunacak güvenilirlik katsayısı için Pearson’un Çarpım Momentler Katsayısı kullanılmaktadır.

2. Bağımsız Gözlemciler Arası Uyum: Diğer ölçütlerin pratik olmadığı durumlarda bağımsız gözlemciler arası  uyum yöntemine başvurulmaktadır. Bu yöntemde birden çok gözlemci birbirinden bağımsız olarak aynı şeyleri ölçmeye çalışır. Gözlemcilerin ölçümlerinin ortalaması alınarak her durum için bir değer bulunur.

Gözlemci sayısı arttıkça güvenilirliğin de artacağı kabul edilen bu yöntemde, gözlem sonuçlarının  birbirine yakın olmasının  güvenilirlik oranını artıracağı kabul edilir.

3. İç Tutarlılık: Her ölçme aracının belirli bir amacı gerçekleştirmek için birbirinden bağımsız değişkenlerden (ünitelerden) oluştuğu ve bunların her birinin de eşit ağırlıklara sahip olduğu kabul edilir. Bunun sayısal olarak hesaplanabilmesi için madde istatistikleri (Kuder-Richardson formülleri), bölünmüş test çözümlemeleri ve eş (paralel) formlu ölçü araçları kullanılmaktadır.

II. GEÇERLİLİK KAVRAMI ve ÖLÇÜTLERİ

A.Geçerlilik Kavramı: Verilerin sağlıklı bir şekilde toplanıp değerlendirilmesinde kullanılan ölçüm aracının güvenilir olması tek başına yeterli değildir. Başka bir ifadeyle güvenilirlik zorunlu fakat yeterli bir koşul değildir. Aynı zamanda araştırma sonuçlarının geçerliliğinin de olması gerekir. Bu sebeple güvenilirlik ve geçerliliğin birarada bulunması olmazsa olmaz bir koşul olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bir aracın konusuna uygun olması, geçerliliğiyle doğru orantılıdır. Buna göre araştırmada elde edilen verilerin konuyu gerçekte olduğu gibi tanımlaması gerekir (Yumlu, 1994:81). Geçerlilik gerçekte ölçülmesi gerekeni ölçme sorunuyla ilgilidir (Erdoğan, 1998:115). Bir ölçme aracının geçerli olabilmesi için ölçtüğü konuyla ilişkili olması ve ölçme işlemini hatasız gerçekleştirmesi şarttır. Örneğin, çelik cetvel ile yapılan ölçüm ile mezureyle yapılan ölçüm arasında genellikle farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Burada ölçmeye ilişkin hata yapıldığında, sistematik olarak değişik sonuçlar ortaya çıkabilmekte, bu ise güvenilirlik ve geçerlilikten söz etmeyi güçleştirmektedir (Gökçe,1992:145).

Güvenilirlik geçerliliğin ön koşuludur. Bir ölçümün geçerli olabilmesi için öncelikle güvenilir olması gerekir. Ancak bir ölçüm güvenilir olduğu halde geçerli olamayabilir. Örneğin, her seferinde 50 gram fazla tartan bir terazinin yaptığı ölçme işlemi güvenilir kabul edilebilir. Zira her defasında 50 gram fazla tarttığı bilindiğinden bu işlem güvenilir kabul edilmekle birlikte, geçerli bir ölçüm kabul edilmez. Burada terazinin 50 gram fazla tartması gerçeği yansıtmadığından geçerlilikten söz edilememektedir.

Geçerlilik evrensel değildir. Bir ölçü aracı sadece belirli bir amaç ve belirli koşullar için geçerlidir. Bu bağlamda, herhangi bir amaç ve durum için geçerli olan bir ölçme aracı başka bir amaç için geçerli olmayabilir. Örneğin, bir öğrenci grubuna uygulandığında geçerli olabilen bir test  başka bir gruba uygulandığında geçerli olmayabilir. Bunun sebebi ise, ölçme işleminin birçok değişkenin etkisi altında yapılmasıdır. Araştırmada denetim altına alınması gereken, aksi takdirde güvenilirlik ve geçerliliği etkileyen bu değişkenlerin bir kısmı şöyle sıralanabilir (Gökçe,1992:145-146):

-Bireyler arasındaki bilgi, zeka, eğitim, toplusal konum vb. gibi farklılıklar,

-Bireyin uygulama anında içinde bulunduğu psikolojik, sosyal, sağlık vb. koşullar,

-Uygulama ortamı (iş, zaman ve ortamdaki diğer koşullardan etkilenme.),

-Soruların yeterince açık olmayışı,

-Uygulayıcıların farklı tutumları (soru düzeyinin değiştirilmesi, konuşma ve ilişki kurma biçimi vb.),

– Teknik hatalar (yönerge hatası, yanlış işaretleme vb.),

Yukarıdaki faktörler ölçme işleminde sistematik ve rastlantısal hataların oluşmasına zemin hazırlayabilir. Bu hatalar ise sonuçların güvenilirlik ve geçerliliğini etkilemektedir. Örneğin, bir kamuoyu araştırmasında kullanılan soru kağıdı ne kadar iyi hazırlanırsa hazırlansın, toplumsal olayların karmaşıklığı sayılarla anlatımda birtakım sorunları da beraberinde getirebilmektedir.

B. Geçerlilik Ölçütleri

Geçerlilik konusunda içerik, uygulama ve yapı geçerliliği olmak üzere üç tür geçerlilikten söz edilebilir:

 1. İçerik Geçerliliği (Content Validity): Ölçeğin içeriğinin ölçülmek istenen evrenin içeriğini ölçme açısından yeterli olup olmadığı ve temsil niteliği taşıyıp taşımadığına bakılır. Ölçme aracında bulunan soruların amaca uygun olup olmadığı, yani ölçmek istenen alanı temsil edip etmediği uzman görüşlerine başvurarak saptanır.

Uzmanlar tarafından ölçme amaçları dikkate alınarak yapılan inceleme sonucunda içeriğin test edilmesi sağlanmış olur. Okullarda grup öğretmenlerinin sınav sorularını birlikte hazırlamaları içerik geçerliliğinin artırılmasına yönelik bir faaliyettir. Kamuoyu araştırmalarında ise oy verme davranışını etkilediği varsayılan tutum kavramının bilgi, duygu ve davranış gibi tüm boyutlarıyla ele alınması ve ölçme sisteminde buna uygun göstergelere yer verilmesi de içerik geçerliliğine dönük bir çalışmadır.

2. Uygulama Geçerliliği: “Yapılan ölçme ile, ölçülmeye çalışılan şeyin gerçek hayattaki yansımalarının karşılaştırılması” işlemi uygulama geçerliliği olarak nitelendirilmektedir. Burada ölçme işleminin tahmin etmesi gerekeni doğru olarak tahmin edip etmediğine bakılmaktadır.

En az yanılma payı olan bu geçerlilik türünde bazı güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Zira uygulamadaki beklenti, ölçüt ve kavramların gözlenebilir değişkenlerle ifade edilmesi çok güçtür. Örneğin, bireyin okuldaki notlarının hayattaki başarısıyla ilişkisi alındığında, notu yüksek olan öğrenciler hayatta da başarılı oluyorlarsa ölçme işlemi geçerli kabul edilir. Ancak hayattaki başarı ile neyin anlaşılması gerektiği ise karmaşık bir konudur. Zira başarı ile kazanılan paranın mı, prestijin mi, yoksa başka bir şeyin mi kastedildiği belirsizdir.

3. Yapı (İnşa) Geçerliliği: (Construct Validity) Felsefi yönü ağır basan bu geçerlilik ölçütü, önceden kabul edilen neden-sonuç ilişkileriyle ilgilidir. Buna göre, teoriyle öne sürülen kavramlar arasında bir paralellik olup olmadığı ortaya konulmak istenmektedir. Neden-sonuç ilişkisinin tam olarak açıklığa kavuşturulup kavuşturulamadığı, kuramsal ve işlevsel tanımlamaların yeterince yapılıp yapılmadığı, ölçeğin kuramsal varsayımı yeterince ölçüp ölçmediği gibi sorulara cevap verilmesi gerekmektedir (Erdoğan, 1998:117).

Burada ölçülen belirtilerin gerçekten amaca uygun belirtiler olması gerekir. Kullanılan göstergelerle diğer göstergeler arasında uyum söz konsuysa, diğer bir ifadeyle, hipotez testi dayandığı teoriyi doğruluyorsa kullanılan değişkenlerin teoriyi sınamada geçerli olduğu söylenebilir.

III. KAMUOYU ARAŞTIRMALARININ GÜVENİLİRLİK VE GEÇERLİLİK SORUNLARI

Kamuoyu araştırmalarının güvenilirliği, kamuoyunda sıklıkla tartışılan bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira bu araştırmalar sadece araştırmayı yapan kurum ve kuruluşları değil, araştırma sonuçlarını yayınlayan basın organlarının yanı sıra yanı sıra toplumu oluşturan bireyleri-halkı da ilgilendirmektedir. Halk tarafından bir grup kamuoyu araştırmalarının toplumdaki egemen güçlere hizmet ettiğine inanılmaktadır. Özellikle seçim dönemlerinde yayımlanan kamuoyu araştırmalarının bir parti ya da adayın tercih edilmesi doğrultusunda halkı manipüle etme amacı taşıdığına inananların sayısı küçümsenmeyecek düzeydedir. Diğer yandan araştırmaların halkın görüş, düşünce ve eğilimlerini yansıttığını ve dolayısıyla halka hizmet ettiğini savunanlar da bulunmaktadır. Söz konusu araştırma sonuçlarının halk üzerindeki etkileri konusunda da değişik görüşler mevcuttur. Toplumun bir kesimi araştırma sonuçlarının ve etkilerinin abartıldığını, aslında kamuoyu araştırmalarının sanıldığı kadar etkili olmadığını iddia ederken; bir diğer kesim ise araştırma sonuçlarının halkı psikolojik baskı altına alarak tercih, görüş, düşünce ve kanılar üzerinde etkli olduğunu savunmaktadır.

Kamuoyu araştırmalarının etkileri ne boyutta olursa olsun araştırmayı yapan kuruluşlar sonuçların doğruluğuna inanılmasını isterken, bireyler ise kendi görüş, kanaat, inanç ve tutumlarının başkalarıyla ne oranda örtüştüğünü öğrenmek istemektedirler. Dolayısıyla bireyler kendi görüşleriyle, ortaya konulan sonuçlar arasında bir uyum söz konusuysa araştırma sonuçlarına güven duymaktadırlar (Küçükkurt, 1990:141).

Kamuoyu Araştırmasının başarılı bir şekilde sonuçlandırılabilmesi için sırasıyla; anket formunun hazırlanması, örneklem yönteminin belirlenmesi, örneklemin seçilmesi, anketin yapılması, verilerin bilgi işlem ortamına aktarılması, doğru olarak yorumlanıp, araştırma raporunun sistematik biçimde yazılması gerekir (Güz, 1997:53). Bir diğer ifadeyle araştırmanın başlangıcından sonuçların alınmasına kadarki sürecin sistematik bir şekilde, bilimsel prensipler doğrultusunda dikkatli ve doğru işlemesi şarttır.

Araştırma sonuçlarının güvenilir olması, herşeyden önce araştırmada hata payının az olması anlamına gelmektedir. Ancak sosyal bilimlerde hata payının hiçbir zaman sıfır olamayacağı unutulmamalıdır. Bu sebeple kamuoyu araştırmalarında örneklem hataları %95 güven aralığı üzerinden hesaplanır. Araştırmayı gerçekleştiren kuruluşların araştırma konuları aynı olsa bile kullandıkları göstergeler farklı olabilir. Göstergelerin aynı olması durumunda sorular, soruların dizilişleri ve kelimeler farklı olabilir. Tüm bunlar aynı olsa bile bu kez de seçilen örneklem farklı olabilir, farklı sonuçlara ulaşılabilir. Bu durumda ise güvenilirlik ve geçerlilik problemi ortaya çıkmaktadır (Küçükkurt,1990:141-42).  Güvenilirlik hesabı yaparken, elde edilen sonuçlarla gerçekleşen sonuçlar arasında kikare yöntemiyle karşılaştırma yapılmakta, gerçek sonuçlara en yakın araştırma daha güvenilir kabul edilmektedir.

Kamuoyu araştırmalarında araştırma sonuçlarının geçerliliği denince anket formu veya ölçek-skala tekniğinin geçerliliği akla gelmektedir. Bir araştırmanın geçerli kabul edilebilmesi, kullanılan enstrümanın istenilen şeyi ne oranda ölçebildiğiyle ilgilidir. Başka bir ifadeyle bir taraftan araştırma sürecinde tanımlanmak istenen şeyle ilgili anlamlı bilgiler içeren cevaplar üretilmeye çalışılırken; diğer taraftan da insan ya da olaylarla ilgili olarak karşılaştırılabilir veriler üretilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla ölçüm sürecinin tekrarlanması halinde benzer sonuçlara ulaşılması araştırmanın güvenirliği açısından önem arz etmektedir (Baş, 2003:68-69).

Araştırma sonucunda elde edilen verilerin konuyu gerçekte olduğu gibi tanımladığı konusunda sağlam dayanaklar bulunması araştırmanın geçerli olması anlamına gelecektir (Neuman, 2000:164). Bu bağlamda bir araştırma sonucunun geçerliliğini tespit edebilmek için amprik yöntem ve kavramsal doğrulama yöntemi olmak üzere iki yöntem geliştirilmiştir. Amprik yöntemde, sonuçlar gerçek sonuçlarla karşılaştırılmaktadır. Eğer araştırma sonuçları gerçek sonuçlara yakınsa araştırma geçerli olarak kabul edilmektedir.

Kavramsal doğrulama yöntemi ise, değişkenlerin kendi içinde birbiriyle tutarlı olup olmadığının test edilmesine dayanmaktadır. Hipotezler ve mantıksal çıkarmaların ileri sürülen önermelerle uygunluğuna bakılarak geçerlilik test edilir.

Kamuoyu Araştırmalarının güvenilirlik ve geçerlilik sorunlarını, Kullanılan Göstergelerin Geçerliliğinden Kaynaklanan Sorunlar, Araştırma Tekniğinden Kaynaklanan Sorunlar ve Güvenilirliğin Ölçülmesi Sorunları olmak üzere 3 ana başlık altında toplamak mümkün olmakla birlikte (Küçükkurt, 1990:143); bu çalışmada söz konusu sorunlar Örneklem Hatalarından Kaynaklanan Sorunların da eklenmesiyle 4 ana başlık altında incelenecektir:

A. Örneklem Hatalarından Kaynaklanan Sorunlar: Örneklem seçimi kamuoyu arştırmalarının en önemli yönlerinden birini oluşturmaktadır. Örneklem seçimi yoluyla bütün, kendi içinden seçilmiş bir parçasıyla temsil edilmeye çalışılır. Örneklem seçiminden kaynaklanan hataların ortaya çıkması genel olarak 3 ana sebebe dayanmaktadır (Bektaş, 1996:209):

a- Örneklemin evreni temsil niteliğine sahip olamaması,

b- Örneklemin gerekli olan sayının altında olması,

c- Örneklemin yeterli olan sayının üzerinde olması.

Bu bağlamda kesin, doğru ve tarafsız bir yöntem kullanılmak suretiyle örneklem kümesi oluşturulurken, örneğin bütünü temsil niteliği taşıması ve yeterli olması bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Aksi halde araştırmanın güvenilirliği ve geçerliliği konularında soru işaretleri oluşacaktır.  

Araştırılmak ya da gözlenmek istenen özellikler evren içinde yaygın olarak dağıtılmışsa küçük bir örneklem kümesi yeterli olurken; dağılım seyrek ise örneklem kümesi büyük olmak zorundadır. Nitekim 1.000.000 nüfusa sahip bir yörede yapılacak olan araştırmada 1066 kişilik örneklem kümesi oluşturulması gerekirken; 1000 kişilik bir yörede ise 516 kişilik örneklem seçilmesi gerekmektedir (Baş, 2003:46). Bir araştırmada örneklem kümesi (popülasyon) hazırlanırken, hata payının ve güven aralığının tespit edilmesi gerekir. Araştırmada %95’lik güven düzeyini (aralığını) seçmek, %5’lik bir hata payını kabul etmek anlamına gelir. Bu ise normal dağılım eğrisinin iki ucuna düşen %2.5’lik bir alanın ihmal edilmesi anlamı taşımaktadır (Gökçe, 1992: 148).

Kamuoyu araştırmalarında tarafsızlığı sağlamanın yolu örneklem büyüklüğünü istatistiksel hesaplamalarla tespit etmekten ve örneklemi ise en doğru yöntemle belirlemekten geçmektedir. Tesadüfi yöntemle seçilen bir örneğin yeterli olup olmadığını anlamak için birtakım istatistiki yöntemler geliştirilmiştir. Bunun için öncelikle standart sapmanın bilinmesi gerekir. Standart sapma, dağılımdaki herbir değerin ortalamaya ne kadar uzakta olduğunu gösterir. Yani her değerin ortalamadan yaptığı sapmaların ortalaması olan standart sapma büyüdükçe dağılım yaygınlaşır. Böylece gerçeklere ilişkin bir dağılım ölçülür.

Örneklem seçiminde mümkün olan en düşük standart hataya ulaşmak amaçlanır. Bu başarıldığı oranda sağlıklı sonuçlar ortaya çıkacaktır. Araştırmanın kimler üzerinde yapılacağı, bir başka ifadeyle kimlere anket uygulanacağının belirlenmesiyle birlikte çerçevenin oluşturulmasının ardından örnekleme tekniği belirlenmelidir. Araştırmanın türüne bağlı olarak basit, tabakalı, çok kademeli ve küme gibi örnekleme tekniklerinden biri seçilmelidir. Burada en yaygın olarak kullanılan teknik ise basit örnekleme teknikleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Basit örnekleme tekniklerini ise kendi içerisinde olasılıklı örnekleme, kota örnekleme, gönüllü örnekleme, amaçlı örnekleme, harita örnekleme ve bulunan örnekleme olarak alt başlıklara ayırmak mümkündür (Baş, 2003:37-41).

Olasılıklı örneklemde herbir üyenin örneklem içine girme olasılığı aynı olmak zorundadır. Üyelerin örnekleme eşit olarak dahil olabilmeleri ise tesadüfi ya da sistematik olarak sağlanmaktadır. 

B. Kullanılan Göstergelerin Geçerliliğinden Kaynaklanan Sorunlar: Yukarıdaki bölümlerde de belirtildiği üzere geçerlilik, araştırmada kullanılan sorularla ölçülen göstergelerin ölçülmek istenen fenomeni ölçmede kullanışlı olup olmamasıyla ilgilidir. Bazı durumlarda kullanılan göstergeler, ölçülmek istenilen fenomeni ölçmede yetersiz kalabilmektedir. Nitekim bir siyasi partiye karşı  tutumların ölçülmesi çok hassas bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Böyle durumlarda tutumları en iyi ölçebilecek göstergelerin bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla bir araştırmada ele alınması amaçlanan kavramları tahmin etmeye yarayacak en geçerli  göstergeler oluşturularak, gerçek fenomenin mümkün olduğu kadar az hata payı ile tahmin edilmesine çalışılmalıdır.

“Bugün bir seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?” şeklindeki bir soruda parti tercihinin gösterge olarak kullanılması tek başına yeterli sayılamaz. Siyasi tutumun daha önce de belirtildiği üzere (bilgi, duygu ve davranış gibi) başka  boyutları da bulunmaktadır. İşte bir araştırmada tutumun diğer boyutlarının da ortaya konulması sonuçların güvenilirliğini etkileyecektir. Ilk olarak “Size göre bugün için ülke sorunlarını en iyi çözebilecek parti hangisidir?” (iyilik- kötülük boyutu) şeklinde bir soru sorularak, tutumun bilgi (inanç) boyutu ortaya koyulmaya çalışılır. Ikinci olarak, “Ülke sorunlarını gündeme getirme ve çözmede hangi parti ya da adayın aktif olduğunu düşünüyorsunuz?” şeklindeki diğer bir soruyla da tutumun aktiflik-pasiflik (davranış) boyutu ele alınabilir. Üçüncü ve son olarak ise, parti kadrolarının bilgi ve tecrübe düzeylerini öne çıkarmaya çalışmak suretiyle tutumun güçlülük-zayıflık (duygu) boyutu da ortaya konulmaya çalışılabilir (Küçükkurt, 1990:143-44).

Görüldüğü üzere araştırmada kullanılan göstergelerin, ölçmek istediğimiz fenomeni mümkün olduğunca tüm boyutlarıyla ölçmesi gerekmektedir. Eğer ölçmek isteğimiz şey bireylerin bir parti, aday ya da nesne karşısındaki tutumları ise burada tutumun tüm boyutlarının mümkün olan en fazla sayıda gösterge ile ölçülmesi zorunluluk olarak karşımıza çıkacaktır. Tutumun tüm boyutlarının dikkate alınması; hata payını azaltacağı gibi, araştırmanın güvenilirlik düzeyini de artıracaktır.

C. Araştırma Tekniğinden Kaynaklanan Sorunlar:

Bir araştırmada öncelikli olarak yapılması gereken şey araştırmanın amacını belirlemek olmalıdır. Söz konusu araştırmanın niçin yapılacağı, bir başka ifadeyle araştırma sonucunda nelere-hangi verilere ulaşılmak istendiği ortaya konulmalıdır. Araştırma amacının belirlenmesinin ardından, bu amaca ulaştıracak en uygun anket formu hazırlanmalı ve örneklem yöntemi belirlenmelidir. Örneklemin belirlenmesi ve anketin uygulanması sonrasında, verilerin bilgi işlem ortamına aktarılarak, araştırma raporu sistematik biçimde yazılmalıdır.

Burada araştırmanın uygulanacağı kimselerin (hedef kitlenin) sosyo-demografik ve sosyo-kültürel özellikleri dikkate alınarak en uygun soru formlarının hazırlanması, sorularla ilgili yanlış anlamaları ortadan kaldıracağı gibi araştırma sonuçlarının da daha sağlıklı olmasına yardımcı olacaktır.

Anket kağıdı (soru formları) hazırlanırken, araştırmanın niçin ve kim tarafından yapıldığı, denekten nelerin istendiği gibi açıklayıcı bilgilerin (instruction) anket formu üzerinde yer alması sağlanmalıdır. Bu sayede araştırmayla ilgili deneklerin kafasında oluşabilecek soru işaretleri ortadan kaldırılacak ve deneklerin araştırma sorularına daha samimi ve daha sağlıklı cevaplar vermesinin de önünü açılacaktır.

Soru kağıtlarının (anket formlarının) hazırlanmasından anketin uygulanmasına kadarki süreçte şu hususlara dikkat edilmelidir:

– Sorular sade bir dille, açık, belirgin ve anlaşılabilir bir şekilde yazılmalıdır. Yönlendirici cümle ve kelime yapılarından mutlaka kaçınılmalıdır. Kesinlikle argo kelimeler kullanılmamalıdır.

– Herbir soru ile sadece bir şey sorulmalı, kısa cümleler kullanılmalıdır.

– İlk sorular araştırma konusuyla doğrudan ilgili kolay cevaplanabilen, yumuşak üsluplu ve içeriği mümkün olduğunca tarafsız ifadeler içeren sorular olmalıdır (Lake ve Harper, 2002:40). Ilk sorularla deneğin dikkat ve ilgisi çekilmeye çalışılmalıdır. Burada temel amaç, deneklerde merak uyandırarak, soruları cevaplamaya devam etmesini sağlamak olmalıdır (Baş, 2003:61).

– Yaş, cinsiyet, öğrenim durumu ve gelir seviyesi gibi olguları içeren sorular araştırmanın sonuna konmalıdır.

– Herbir sorunun bir sonraki için zemin ve bilgi hazırlaması gerektiği unutulmamalıdır. Bu bağlamda sorualar sıralanırken genelden özele gidilmeli, duyarlılık gerektiren sorular anket formunun ortasından sonraya bırakılmalıdır. Ayrıca bilinen sorular özel ve ayrıcalığı olan sorulardan önce sorulmalıdır (Lake ve Harper, 2002:41).

– Anket formunun fiziksel görünümü de önem taşımaktadır. Sayfa düzeni yapılırken, soruların deneklerin gözünü yormayacak ve zihnini bulandırmayacak şekilde yerleştirilmesi gerekmektedir. Anket formu kolay işaretlenebilir olmalı, açık uçlu sorular için bırakılan alanın cevabı yazmaya yeterli olmasına özen gösterilmelidir. Ayrıca gerektiğinde soru akışını değiştirmek için anket formuna gerekli oklar ve açıklamalar konulmalıdır. Örneğin atlanılması gereken veya bazı deneklere sorulmaması gereken sorular kutu içine alınabilir (Lake ve Harper, 2002:42). Bu husulara dikkat edilmesi cevapların gerçeğe yakın olmasına katkı sağlayarak kayıt işlemlerini kolaylaştırağı gibi, araştırmanın güvenilirliğini de olumlu yönde etkileyecektir (Küçükkurt, 1990:146).

– Anket uygulayıcıları konuyla ilgili eğitimden geçirilmelidir. Anketin amacı  ve anketteki sorularla ilgili olarak anketörlere özel eğitim verilmelidir. Burada anketörlerin anket formundaki sorularla hakkında yorum yapmalarının önüne geçilmeli ve kendi görüşlerini belli etmemeleri sağlanmalıdır.

– Araştırmanın uygulama safhasına geçilmeden önce önlem amacıyla, benzer şart ve ortamlar oluşturularak ön deneme yapılmalıdır. Yeterli sayıda kişiyle ön görüşme yapılarak, anket formu ve sorularla ilgili ortaya çıkabilecek hata ve olumsuzluklar minimum seviyeye çekilmeye çalışılmalıdır.

– Araştırma yapılıp deneklere anket soruları uygulandıktan sonra verilerin doğru bir biçimde kodlanması gerekmektedir. Ardından kodlanan veriler bilgisayara kaydedilmelidir. Burada kullanılan skala ve tekniklerin data analizine uygun olmasına dikkat edilmelidir. Tabloların okunmasındaki hatalar güvenilirliği zedeleyebileceğinden, oluşturulan tablo ve diğer bulgular doğru okunmalıdır.

– Son aşamada, kolerasyon ve regrasyon analiz teknikleri ile elde edilen veriler eşliğinde araştırma raporu kaleme alınmalıdır. Araştırma raporunun bir bilim adamı sakinliğinde, kişisel görüşlere yer verilmeden yazılması araştırmanın güvenilirliğini sağlaması açısından önem taşımaktadır.

D. Güvenilirliğin Ölçülmesi Sorunları: Önceki bölümde de belirtildiği üzere güvenilirlik; kullanılan enstrümanın değişik zaman ve şartlarda aynı ya da benzer sonuçların alınmasını gerektirir. Kamuoyu araştırmalarında kullanılan anket ve soru cetvelleri yoluyla değişken bir nitelik taşıyan kanaat, inanç ve tutumlar ölçülmeye çalışılır. Değişkenlik ise kullanılan enstrümanın güvenilirliğinin tespit edilmesini zorlaştırmaktadır. Güvenilirliğin ölçülebilmesini sağlamak için tekrarlama ve alternatif form metodları geliştirilmiştir (Küçükkurt,1990:147):  

Güvenilirliği test etmek için, aynı ölçüm değişik yer ve zamanlarda, aynı kimseler üzerinde yeniden uygulanır. Tekrarlama yöntemi adı verilen bu yöntem, güvenilirliği ölçmede yeterli değildir. Zira iki test arasında geçen süre içerisinde deneklerde bir değişiklik olup olmadığının gözlemlenmesi zordur. Zaman ve yerin değişmesi sonuçları da etkileyebileceğinden her zaman sağlıklı sonuçlar alınamayabilir.

Alternatif form metodunda ise konuyla ilgili ikinci bir anket formu hazırlanarak deneklere uygulanır ve iki anket formunun sonuçları karşılaştırılır. Ayrıca, aynı anketi farklı deneklere uygulamak suretiyle de güvenilirlik testi yapmak mümkündür.

Tekrarlama ve alternatif form metodlarının yanı sıra yarılama metodu denilen bir başka metoddan da söz edilebilir (Küçükkurt,1990:148). Bu yöntem anket sorularının bir kısmının kontrol amacıyla kullanılmasına dayanmaktadır. Kontrol sorularıyla diğer sorular birbirileriyle karşılaştırılarak güvenilirlik tespit edilmeye çalışılır. Eğer sorular bilimsel ölçülere ve araştırma amacına uygun olarak hazırlanmışsa, cevaplar arasında bir benzerlik ve tutarlılığın olması gerekmektedir. Aksi halde güvenilirlikten söz etmek mümkün olmayacaktır.

Sonuç

Kamuoyu araştırmalarının gerek bireyler, gerekse basın için en dikkat çekici olanı seçim dönemlerinde gerçekleştirilen siyasal araştırmalar olarak göze çarpmaktadır. Toplum ve bireyler üzerinde önemli etkiler yapabilen bu araştırmaların bilimsel kriterlere uygun olarak yapılması olmazsa olmaz bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Soruların hazırlanmasından, örneklem seçimine; anketin uygulanmasından, verilerin kodlanıp bilgisayar ortamına aktarılması ve işlenerek rapor yazılmasına kadarki tüm süreç ve aşamaların bilimsel ilke ve prensipler ışığında, bilim adamı sakinliğinde gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Bir araştırmanın bilimsel bir nitelik taşıyabilmesi için ise hem güvenilir, hem de geçerli olması şarttır. Hata payının az olması güvenilirlik ve geçerliliğin bir koşuludur. Sonuç olarak bir araştırmanın güvenilir ve geçerli kabul edilebilmesi için;

– Araştırmada örneklem hatalarının en aza indirilmesi,

– Kullanılan göstergelerin geçerliliklerinin olması,

– Fenomenin mümkün olduğu oranda makul sayıda göstergeleriyle ele alınması,

– Söz konusu göstergelerin ölçülebilmesi gerekir.

 

Kaynakça

BAŞ, Türker: Anket, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2003

BEKTAŞ, Arsev: Kamuoyu Iletişim ve Demokrasi, Bağlam Yayıncılık, Istanbul, 1996

DUVARGER, Maurice: Sosyal Bilimlere Giriş, (çev. Ünsal OSKAY) Bilgi Yayını, Istanbul, 1990

ERDOĞAN, İrfan: Araştırma Dizaynı ve İstatistik Yöntemleri, Emel Matbaası, Ankara, 1998

GÖKÇE, Birsen: Toplumsal Bilimlerde Araştırma, Savaş Yayını, Ankara, 1992

GÜZ, Nurettin: “Kamuoyu Araştırmalarının Yönlendirme Aracı Olarak Kullanılması”, Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.1, Ankara, 1997

KARASAR, Niyazi: Bilimsel Araştırma Yöntemi,, 3A Yayını, Ankara, 1994

KÜÇÜKKURT, Mehmet: “Kamuoyu Araştırmalarında Güvenilirlik Sorunu” Kamuoyu Araştırmaları Birinci Uluslararası Sempozyumu, (ed. Muharrem VAROL) A.Ü.B.Y.Y.O.Yayını, Ankara, 1990

LAKE C. Celinda ve HARPER C. Pat: Kamuoyu Araştırmaları, (çev. Nurettin Güz), Altınküre Yayınları, Ankara, 2002

NEUMAN, W. Lawrence: Social Research Medhods: Qualitative and Quantitative Approaches, Ally and Bacon, Publications, Boston, 2000

YEĞENOĞLU, Özgür: Kamuoyu Araştırmalarının Güvenilirliği Seçimlere Etkisi ve Yasal Düzenlemesi, Ankara, 1988

YUMLU, Konca: Kitle Iletişim Kuram ve Araştırmaları, Nam Basım, Izmir, 1994

 

Not: Bu makale  Siyasal İletişim Enstitüsü tarafından yayınlanan “SİYASETİN İLETİŞİMİ” (Ed: Abdullah Özkan, 2009, İstanbul)  isimli kitaptan alınmıştır.