Ülkemizde daha çok “Kimlik Mekanları: Küresel Medya, Elektronik Ortamlar ve Kültürel Sınırlar” kitabıyla tanınan Goldsmith Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. David Morley, ’sınırsız toplum’ vaat eden yeni iletişim teknolojilerinin en büyük rant kaynağının, gözetim teknolojisi olduğunu vurguluyor.“McLuhan’ın ’Küresel Köy’ söylemini, bugün siber uzay, internet veya mobil yaşam sahiden karşılıyor diyebilir miyiz? Şüpheliyim. Aksine bu sistemler, insanları özgürleştirmek ve öyle kolayca hareketlendirmek bir yana, onları oldukları yere daha az sabitler ve birbirlerine güvenlerini daha da azaltır görünüyor” yorumunu yapan Morley, iletişim krizlerinin, çoksesliliği ve çokkültürlülüğü çıkmaza soktuğuna da dikkat çekiyor. Evrim ALTUĞ’un Sabah Kitap’ta yayınlanan ilginç söyleşisini ilginize sunuyoruz:
-Sizi Türkiye’deki okurlarınıza tanıtan Kimlik Mekânları kitabınızın yayımlanmasının üzerinden 10 yıl geçti. Dünyada yaşanan 11 Eylül ve Irak Savaşı ya da internetin yükselişi gibi gelişmeler ışığında, Kevin Robbins ile yazdığınız bu kitabın verdiği mesajlarda herhangi bir sapma var mı?
-Kevin ile yazdığımız Kimlik Mekanları, kabaca ’kültürel coğrafya’ olgusuna eğiliyordu. Elektronik temaslılık olanakları üzerinden yaşanan zaman ve mekân algısı değişimi de, kitabın tartışma konularından biri oldu. Kitap üzerinden daha o günlerde karşısında durduğumuz düşüncelerden biri de, sözde küreselleşmenin, ’online’ cemaatler ve ’sınırsız’ toplumların refahı üzerine kurulu ütopik vizyonuydu. Bu hikâyeye kulak asmadık.
-Naomi Klein da Şok Doktrini kitabında bu konulara değindi…
-Bana göre daha baştan haklıydık; kaldı ki Naomi Klein’ın bahsettiğiniz Şok Doktrini kitabındaki tartışmaları da beni doğruluyor. ’Sınırsız toplum’ şöyle dursun, dünün sınırsızlıktan dem vuran yeni teknoloji dünyasında, bugünün ve yarının en çok kâr getiren ve patlayan iş kollarından biri, ’Sınır Gözetimi’ (Border Surveillance) teknolojisi olup çıktı! Kevin ile o kitapta şunu çoktan tartışmaya açmıştık ayrıca: Dünyada iletişim olanaklarının sözde küresel artışı ile birlikte, ne yazık ki, insanların ’temkinlilik’ düzeyi de kendiliğinden artacaktı. Risk toplumuna yönelik bu tutum, beraberinde insanların sadece kendilerini ve kendilerinden olanları korumalarına yönelik, dışlayıcı, cemaatçi tutumları da kökleyecekti.
-Britanya’da göçmenlerin vatandaş olmalarına karşı ayrımcı uygulamalar gündemde.
– Söz ettiğiniz Britanya çıkışlı anti-göç yasa ve uygulama hazırlığı da pekala bu kapsamda değerlendirilmeli. Buna artan ırkçılığı da ekleyelim; McLuhan’ın ’Küresel Köy’ söylemini, bugün siber uzay, internet veya mobil yaşam sahiden karşılıyor diyebilir miyiz? Şüpheliyim. Aksine bu sistemler, insanları özgürleştirmek ve öyle kolayca hareketlendirmek bir yana, onları oldukları yere daha az sabitler ve birbirlerine güvenlerini daha da azaltır görünüyor. Bu iletişim krizleri de, çoksesliliği ve çokkültürlülüğü çıkmaza sokuyor, bu bence çok ciddi görünüyor. 11 Eylül’ün bugünkü bir çok politik konuyu açıklayan bir vesile olarak alınmasına gönülsüz olmakla birlikte, 11 Eylül şöyle dursun, sırf Avrupa’daki Yugoslavya deneyimi bile, özellikle de 1995 Temmuz’unda yaşanan Srebrenica katliamı dahi, yeterince ürkütücü, kilometre taşı olabilecek bir tecrübe olarak alınmalı.
-Bu parçalanan ulus devletlere bakınca akla Osmanlı İmparatorluğu da geliyor.
-Bugün parçalanan Yugoslavya örneği, genişleyip genişlememeyi tartışırken kılı kırk yaran, yıllardır Türkiye’yi bunun için zorlayan Avrupa için çok ciddi bir örnek. Bu anlamda AB’nin, özellikle de ortak bir manifesto üretmekten aciz kuzeybatı üyelerinin, Türkiye’ye ve öteki ülkelere çokkültürlülük dersi vermeye kalkışmalarından ziyade bu konuda tarihe mal olmuş Osmanlı İmparatorluğu’nun çokkültürlü tarihini Türkiye’den iyice öğrenmelerini salık veririm.
-CNN ve BBC gibi medyaların uluslararası kanallarında bize sunulan uzman muhabir, editör ya da sunucuların isim ve kökenlerindeki çeşitliliği nasıl değerlendiriyorsunuz? Sunulan pencereyi inandırıcı buluyor musunuz?
-CNN ve BBC’nin uluslararası haber program ve yayınları, takdir edersiniz ki Britanya’da pek ilgi görmüyor. Bu kanallar, tıpkı ABD’de olduğu gibi, dünyanın geri kalanına sunulan birer vitrin gibi yayın yapıyorlar. Bununla birlikte, bugün gelinen bu renkli ortamı çok da yabana atmamak gerek. Evet, yapılan bir tür vitrin çalışması; ama benim kuşağımdan insanların geçmişlerinde kimi hikâyeler de yok değil. Eskiden Britanya televizyonuna bir siyah çıktığında ailenin tüm bireyleri işlerini bırakıp sırf Asyalı veya siyah birini görebilmek üzere TV karşısına geçerlermiş. Bununla birlikte, bugün hâlâ Britanya’da, farklı etnik kökenlere sahip insanların TV’de belirmesinden rahatsız olan bir kesimin varlığı söz konusu.
– Peki ezilmiş kesimlere, üçüncü dünya ülkelerine ait olan medya mensupları?
– Örneğin Trinidad kökenli, Kraliçe tarafından da bizzat şövalyelik nişanıyla onurlandırılmış, tanınmış siyah bir ’Anchorman’ daha var; adı Trevor McDonald. Britanya’da en güvenilen 100 kişiden biri o. Koloni sonrası dönemde doğmuş. İngiliz eğitimi almış ve aldığı dil eğitimi o kadar mükemmel ki, bazen birçok beyaz İngilizi geride bırakıyor. Dolayısıyla karmaşık bir durum bu. Son kertede bana bu anlattıklarımı gençliğimde söyleseydiniz size gülerdim… Bunun bir benzeri, yeni topraklarını benimseyen yerleşik göçmenlerin, örneğin yeni gelen Rumen göçmenlere karşı takındığı daha da milliyetçi ve korumacı tavırla karşımıza çıkıyor. Örneğin bir Hint veya Afrika asıllı İngiliz göçmeni, Britanya kraliyetine bağlı ’Commonwealth’ toprakları üyesi olduğu ve vaktiyle kendi topraklarının da işgal edildiği savından hareketle, kendisinden sonra gelen başka ülke göçmenlerini dışlama yolunu seçebiliyor. Yani gerçekten, durum çok karışık.
-İnternet ve Facebook niçin bu kadar yükselişte size göre ?
-İnternet yayını ilk başladığında, insanlar her istedikleri şekilde davranabilecekleri, istedikleri cinsiyet, takma isim, etnik köken veya yaşta olabilecekleri konusunda yanılgı içindeydi. Ama bundan da çok memnundu. Bugünse herkes, yapay değil, ama gerçek kimliğini ifşa etmek için birbiriyle internette adeta yarış halinde. Yani durum tam tersine dönüştü. Bu yüzden sanırım son 10 yılda yeterince, sanal dünyanın gerçek olanına nasıl daha verimli ve hızlı, ve tabi gerçekten hizmet edip edemeyeceği üzerine tartıştık. Şimdi insanlar, birbirlerini yaşadıkları semte, bölgeye ve sosyal sınıfın uygarlığına göre bulmaya ve iletişime girmeye çalışıyor. Yani bu anlamda, Facebook gibi sanal oluşumların, hakikaten var olan coğrafi iletişim pratikleri ve ihtiyacına ket vuracağından şüpheliyim. (Kaynak: http://kultur.sabah.com.tr/kit129-110001-20080618-1100.html)