BRÜKSEL – ‘Şimdiki zamana yoğunlaşmak.’ Güncel sorunlara odaklanmak. Kısa vadede çözüm yollarını saptamak ve gereğini yapmak.
Şirket, devlet, dernek yönetirken, meslek veya aile yaşamında bu zihinsel ve eylemsel yoğunlaşma önemli. Diğer yandan, her şimdiki zaman dilimi geçmiş ve gelecek zamanların sonsuzluğunda seyretmekte. Küresel ve stratejik çerçevenin bilincinde olmanın birçok artı değeri var.
Bugünü anlamak ve güncel sorunları aşmak için başka bir boyutta da düşünebilmeli; geniş zaman önemli.
Dünyanın zamanı
Yaşam yolumuzun ortasında,
Karanlık bir ormanda buldum kendimi.
Doğru yol kayıptı.
Dante 1300’lerin başında tamamladığı (İlahi) Komedya başlıklı eserinde Cennet’ten Cehennem’e inişi bu mısralarla tanımlıyor. Cahit Sıtkı Tarancı’nın ‘Otuzbeş Yaş’ şiirinde olduğu gibi, Dünya gezegeni de yolun yarısında, 4,6 milyar yaşında. Bir o kadar daha yaşayacak, sonra Güneş soğuyacak, patlayacak.
Bir metre küp hacminde bir kutu düşünün. İçindeki kum tanelerinin toplamı evrende hesaplanabilen yıldız sayısına eşit: 10.000.000.000.000.000.000.000. Daha okunaklı bir şekilde şöyle ifade edilebilinir: evrende 100 milyar galaksi var. Her birinde de 100 milyar yıldız. Güneşimiz bunlardan biri. Bir kum tanesi. Gezegenimiz ise, bir kum tanesi bile değil.
Evrenin sonsuzluğunda bu kadar küçük kalan Dünya’nın üzerinde bu kadar zengin bir doğa ve karmaşık bir insanlık uygarlığı olması çok etkileyici. Nice olaylar, icatlar, savaşlar, ihtişamlar, yıkımlar, yaratıcılıklar ve de milyarlarca yaşamlar geldi, geçmekte. Birçok canlı türü var oldu ve kayboldu 4,6 milyar boyunca. Küresel ısınma, buzullaşma, volkanik patlama gibi nedenlerle doğanın dengesi birçok kere değişti. Yaşam yenilendi, devam etti. Milyonlarca yıl yalnızca denizlerin içindeki yaşam türleri ikamet etti yeryüzünde. Daha sonra milyonlarca yıl dinozorlar hüküm sürdü; ta ki uzaydan büyük asteroitin yeryüzüne çarpması sonucunda soyları tükenene kadar. Memeliler bu sayede gelişebildi daha sonraki milyon yıllarda.
İnsan cinslerinin ortaya çıkması 4,6 milyar yıllık gezegen tarihinin yalnızca yüzde 0.15’lik bir bölümünü kapsıyor. Homo Sapiens ise 230 bin yıllık bir geçmişe sahip. Son buzul çağının bitmesi 10 bin yıl önce, yazının gelişmesiyle başlayan tarih 6 bin yıllık. Elektrik 150, otomobil 110, televizyon 60, internet yirmi yıllık zaman dilimlerinde gelişti. Belki de insanlar daha önce de uygarlık kurdular ve yok oldular. Belki de batan uygarlıklar Atlantis ve Mû efsanelerinin dayandığı gerçek bir geçmiş zaman var.
‘Enerjiobur’ uygarlık (*)
İnsanlar binlerce yıl teknik bir ilerleme içinde olmadılar. İlk yontma taş aletlerle mikroçip arasında birkaç yüzbin yıl var. Uzun çağlar boyunca teknolojik ilerlemenin doğa üzerindeki etkileri yerel ve sınırlı kaldı. Sonra 19. yüzyılda Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da sanayi devrimi ile değişim olağanüsütü hızlandı. Dünyanın ekonomik ve ekolojik dengeleri kökten değişti.
Tarihin derinliklerinden 1850’lere kadar olan dönemde insanlığın enerji kaynakları tüketimindeki artış eğrisi çok düşük seviyelerde. İkinci Dünya Savaşı’na kadar uzanan yıllarda ise önce kömür, sonra petrol yükseliyor. Asıl dönüm noktası 1950. Savaş sonrası Batı’da tüketim toplumuna geçiş, bağımsızlaşan eski sömürgelerde patlayan kente göç ve kısmi ekonomik kalkınma ve de teknolojinin küreselleşmesi. Altmış yıl içinde kömür, petrol, doğal gaz, hidrolik ve nükleer enerji tüketiminde muazzam bir patlama kaydedildi. Yıllık miktarlar üçe, beşe, onbeşe katlandı. Son yüz yıl içinde dünya nüfusu beş kat, enerji tüketimi onsekiz kat arttı. İlerleyen uygarlık etobur olduğu kadar aynı zamanda enerjiobur.
İnsanlık tarihinde ilk defa 1950’li yıllarda doğanlar, yaşamları sona ermeden dünya nüfusunun ikiye katladığını gördüler. Yirminci yüzyılın başında dünyalıların yüzde 10’u kentlerde yaşamaktaydı. Nüfusu 1 milyonu geçen kent sayısı 1950’de 83, 2007’de 435 oldu. Dünya tarihinde ilk defa nüfusun yarıdan fazlası kırsal alanda değil. Aslında kent yaşamı enerji tasarrufu açısından verimli olabilir. Fakat düzensiz kentleşme her yerde farklı derecelerde bir sorun. Mumbai, Kahire, Sao Paulo, Pekin, İstanbul veya Paris gibi farklı kentlerin karmaşık sorun yumakları var. Kaldı ki, 1 milyardan fazla insan gecekondu ile çöplük arasında tanımlanabilecek alanlarda yaşıyor. Ayrıca iki milyar insan elektriksiz. Evlerinde priz yok. Elektrik faturası ödemiyorlar.
H2O
Eski zamanlarda olduğu gibi, hala elektriğin sağladığı kolaylıklardan ve refahtan yoksun yaşanabiliyor. Fakat 4,6 milyar yıllık Dünya tarihinde susuz yaşam mümkün olmamış. Bugün ne yazık ki 1,3 milyar insan günlük temiz su tedariki güvencesine sahip değil. Her yıl çoğu çocuk beş milyon insan suya dayalı hastalıklardan ölüyor. Büyük olasılıkla 4,4 milyar yıl önce uzaydan düşen meteoritlerle gelen yaşam iksiri su aslında yeryüzünde çok az bulunan bir madde. Uzaydan bakınca yeryüzüne hâkim olan mavilik yalnızca yüzeyde. Gezegenin toplam kütlesinin yüzde 0,2’si su. Bunun da ancak yüzde 0,3’ü insan tarafından kullanılabilinir bir kaynak. Tüketimin çoğu içme suyu değil. Yüzde 70’i tarıma, yüzde 20’si sanayiye gidiyor. Bir kilo buğday için bin litre, bir bilgisayar çipi için otuz litre tatlı su gerekmekte. Kişi başına tüketim her ülkede farklı: ABD’de 2 bin 500 m3, Fransa’da 1.900, Çin’de 700. Bu artık günümüzde dünyayı anlamak ve yeni siyasetler üretmek için gerekli bir gösterge: ‘su izi’.
Mars’ta suyun belirtilerini ararken, Dünya’daki kaynakları temiz korumak kaygısı giderek artmakta. Birleşmiş Milletler araştırmalarına göre 2050 yılında dünya nüfusunun yarısının su sorunu olacak. Ortada toplumsal, ekonomik, teknolojik ve siyasal bir kriz var. Su yüzünden 1950’den beri 507 silahlı çatışma çıktı. En önemlisi, su ile birlikte dünyanın canlı türleri de yok oluyor, ormanlar seyrekleşiyor, arılar azalıyor, doğa kuruyor.
Doğal kaynaklarına ve yağış miktarına bakıldığında Türkiye su yoksulu bir ülke ve durum daha da kötüleşmekte. Temiz içme suyu, sanayinin suyu arıtması, yenilenebilir su teknolojilerine yatırım gibi konularda Türkiye de önemli atılımlar yapmak zorunda. Avrupa Birliği süreci bu yönde olumlu etkide bulunur. Yeter ki siyasetçiler geniş zamanda düşünebilen, şimdiki zamanda çözüm getirebilen bilgelikte olsunlar.
Karbon izi
Dünya bir alışveriş merkezi. İnsanlar daha çeşitli yiyor, içiyor, tüketiyor, geziyor. Son yıllarda UNDP gibi uluslararası kuruluşların da katkısıyla açlık ve kıtlık sorunlarının çözümünde ilerleme var. Fakat yiyecek üretimi, tarlaları ve hayvancılığı ile doğayı yıpratmakta. Çünkü dünya tüketirken karbondioksit harcıyor, iklim ısınıyor, doğanın dengesi bozuluyor. Son yirmi yılda dünyanın gelir seviyesi yüzde 50, uluslararası ulaştırma trafiği ise yüzde 170 arttı. Taşıtların enerji kaynağı yüzde 98 petrol. Günlük ürünlerin maliyetinde ulaştırmanın payı en fazla yüzde iki. Dolayısıyla, ekonomik değil ekolojik bir maliyet ön planda.
Bir kap yoğurttan, cep telefonuna her ürünün yapısında birçok ülkeden katkı bulunuyor. Binlerce kilometre ve tonlarca karbondioksit söz konusu. Bir hevenk muzdan, kot pantolona her ürünün atmosferde bıraktığı bir “karbon izi” var. İnsanlar ise zaten evlerinde, kentlerinde, seyahatlerinde ve tüketimlerinde gelecek kuşaklara kirli hava borcu devretmekteler. Sorunlar iç içe. Bir taraftan zengin ülkeler kendi tarım ve hayvancılık sektörlerine verdikleri maddi destekle daha pahalı ürünler tüketiyor. Bu yüzden, kalkınmakta olan ülkeler çok daha ucuz olan ürünlerini ihraçta zorlanıyor. Diğer taraftan, dünya ticareti artınca, atmosferin ısısı yükseliyor. Zaten uçak kargosunda son elli yılda 75 kat artış var. Havayolu taşımacılığı denizyoluna göre 60 kere daha fazla karbondioksit yaymakta.
Sera etkisi yaratan gaz yayımında uluslararası trafiğin payı yüzde 25. Kentlerdeki otomobillilerin de katkısı aynı oranda. Ciğerler zehirleniyor her gün. 2020 yılına kadar dünyadaki otomobil sayısı 10 milyarı aşacak. Petrol ise hızla tükenmekte. İnsanlığın beslenme biçiminde önemli bir yeri olan hayvancılık sera etkisini tetikleyen metan gazı, pirinç ise önemli bir karbondioksit kaynağı. Dünya ekonomisinin 2009 sonbaharında içine düştüğü kriz girdabında, başta ABD, AB ve Japonya ve hızla kalkınan ve kirleten Çin, Hindistan Rusya, Brezilya ve Meksika gibi ülkelerin gündeminde şimdiki zamandan geniş zamana yayılan asıl önemli konu da bu: küresel iklim değişikliği.
Çözüm zamanı
Bilinen insanlık uygarlığı çok yeni. Çok çabuk da yok olabilir. Bugün hep kalıcı varsayılan insanlığın izleri de kısa sürede silinir gider. Örneğin insanlık yaşamı aniden son bulsa, New York metrosu iki günde sular altında kalır, Panama Kanalı yirmi yılda toprakla dolar, birkaç yüzyılda kentler yeni bir doğa örtüsünün altında kalır. Birkaç on bin yıl gibi kısa bir sürede ise ancak ileri teknolojiye sahip arkeologların alanına dönüşüverir şimdiki insanlığın kentleri, fabrikaları, fiber optik ağları. Belki yeni bir uygarlığın, belki de başka bir gezegenden arkeologların ve antroplogların. Tabii insanlığın gelecek yüzbin yıllara bırakacağı kalıcı bir miras var: plastik, kimyasal ve zehirli atıklar, çöpler. Bir de halen evrende sonsuz bir yolculuk içinde olan şimdiye kadar ki tüm radyo ve televizyon yayınlarının dalgaları; uygarlığımızın uzayda seyir halindeki sesleri ve görüntüleri…
Yüz milyarlarca yıldız sisteminden neden şimdiye kadar başka bir uygarlıkla temas gerçekleşmedi? Belki de başka gezegenliler Dünya’yı gözetliyor, farkında değiliz. Bir teoriye göre ise, uygarlıkların galaktik seyahat teknolojisi üretmeye ömürleri yetmiyor. Yükseliyorlar ve bir süre içinde kendilerini yok etme eğilimleri baskın çıkıyor. Dünya gezegeninde de insanlık için durum kötü fakat çözüm yolları var. Cehenneme inmeye gerek yok. Her şeyden önce sorunların teşhisi, toplumsal bilinç, sivil toplumsal hareketlilik ve siyasal sorumluluk boyutlarında son yıllarda büyük atılımlar gerçekleşti. Küresel sorunlar karşısında uluslararası ortak çözüm yolları gelişmekte. Daha temiz ve etkin enerji teknolojileri insanlık uygarlığını bekleyen yeni devrim evresi olacak. Bireylerin tüketim davranışlarının değişmesi ise belirleyici bir etken. Suyu, havayı, ormanları ve tüm canlıları koruyan insanlar, seçmenler ve vergi mükellefleri. Yeşil üretim, yeşil tüketim, yeşil devlet. Mavi gezegen, beyaz kutuplar, yıldızlı geceler.
(*) Dünya’nın ekolojik geleceğini bilim ve sanatla etkileşim içinde anlatan etkileyici bir sergi Nisan 2009 sonuna kadar Brüksel’de: www.expo-terra.be