Bu soruyu hem medya yöneticileri hem de iletişim akademisyenleri/uzmanları bugünlerde çok sık konuşuyor, tartışıyor. Dijitalleşmenin alıp başını gittiği, internetin hayatımızın her alanına girdiği, haberlerin anlık olarak yayınlandığı bir dünyada, gazeteler ayakta kalabilir, saatler öncesinde yazıp-çizdiklerini bayatlamış hissi vermeden okuyucuya okutturabilirler mi?
Enformasyonun böylesine çoğaldığı ve yayıldığı, hızla dolaştığı, çok çabuk tüketildiği bir ortamda gazeteler elbette ciddi bir tehdit ile karşı karşıya…
Ama hemen söyleyelim ki, gazeteler ölmeyecek!
Ama çok ciddi bir değişim/dönüşüm yaşayacaklar, kendilerini dijital çağın gereklerine, okuyucunun tutum ve davranışlarına göre yeniden dizayn edecekler, formatlayacaklar.
Bunun için de çok ciddi bir içerik devrimi yapmak zorunda kalacaklar. Stratejik değeri olan, bilgiyi analiz eden, olayları doğru yorumlayan yazı/haber/fotoğraf üreterek internetle rekabet edecekler. İnternetten anlık gelişmeleri alan insanlar, bu enformasyonun neye tekabül ettiğini, nasıl yorumlamak gerektiğini, konunun geçmişini ve ilgili olduğu çevreyi de bilmek, öğrenmek isteyecek.
İşte bu değerli bilgiyi gazeteler sunacak. Bu içeriği sunabilmek için gazeteler hem insan kaynaklarında hem de yayın içeriklerinde önemli değişimlere gidecekler, kendilerini yeni koşullara göre yapılandıracaklar.
Geçtiğimiz günlerde ülkemize gelen dünyanın etkili gazetelerinden New York Times‘ın yayıncısı ve başkanı Arthur Sulzberger’de verdiği söyleşide, kağıttan okumanın hâlâ güçlü bir okuyucu tecrübesi olduğuna inandığını belirterek, “önce radyo, sonra da televizyonların basılı gazeteciliği öldüreceğini söylediler, olmadı. Dijital devrimin de henüz kağıt dönemini kapatacağına inanmıyorum” değerlendirmesini yapıyor. New York Times’ın internet karşısında ayakta kalabilmesi, kâr edebilmesi için Sulzberger’in önerisi açık: “Yüksek kaliteli gazetecilik…”
Sulzberger, yüksek kaliteli gazeteciliğe yatırım yapmaya devam edeceklerini ve mevcut olan her ortamda -basılı olarak, internette, iPad gibi tabletlerde, mobil araçlarda ve elektronik okuyucularda- kaliteyi sunmaya çalışacaklarını ifade ediyor.
“Gazeteler ölüyor mu?” sorusu bir süre önce Almanya’da gerçekleştirilen Dünya Editörler Forumu’nda da tartışılmıştı. Almanya’da yayınlanan Die Zeit Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Giovanni di Lorenzo bu forumda “Neden yazılı basına inanıyorum?” başlıklı bir sunuş yapmış ve “Yazılı basın bitmedi, bitmeyecek. Kalite gazeteciliğinin geleceği konusunda endişeli değilim. Yeter ki iyi gazeteciliği yaşatabilmek için para kazanmanın yollarını bulalım” demişti.
Lorenzo’nun sunuşunda da öne çıkan gerçek şuydu; Gazeteleri olayların perde arkasını ortaya çıkartmadaki güçleri ayakta tutacak.
Gazetelerin ayakta kalmasını, ölmemesini sağlayacak bir başka gerçek de şu: Gerçeklere olan sadakatlerini korumak, sürekli doğrunun peşinde koşmak, haklının yanında yer almak, kamuoyunu sağlıklı bilgilendirmek…
Amerikan medyasında yaşanan krizin altında yatan gerçek, Irak işgali sırasında medyanın Pentagon’un sesi gibi hareket etmesi, “iliştirilmiş gazetecilik” yapması, kamuoyuna doğru bilgileri sunmaması, gerçekleri saklamasıdır.
Amerikan halkı, medyaya olan güvenini kaybettiği için kriz derinleşmekte, gazetelerin kârları düşmekte, etkileri azalmaktadır.
Tüm dünyada gazetelerin yaşamasını sağlayacak iki temel prensip var: Sürekli yenilenerek işlerini çok iyi yapmaları ve halkın güvenini kazanmaları...
Dijital çağda yaşayabilmenin ne yazık ki başka yolu şimdilik gözükmüyor.