Wikileaks yeni medyanın sembolü oldu. İlk kez mevcut medyayı, siyaseti, bilgi üzerinden kurulan iktidarı değiştirecek bir kapı araladı. Bu yeni medyanın gizlenen kirli gerçeği afişe etmesinde kuşkusuz anarşistçe bir tavır, bu kadar geniş bir takdir ve dayanışmayla karşılanmasında ise umut var. Wikileaks’in medyada bir milat olup olmayacağını, neyi değiştirdiğini Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu, Star Gazetesi’nden Fadime Özkan’a anlattı…
Wikileaks olayı aslında tam olarak nedir, ‘yeni medya düzeni’nin başlangıcı, sembolü, habercisi midir?
Wikileaks olayı haber kavramını adeta metamorfoza uğrattı bu olay. Medyanın var oluş sebebi -biraz ütopik kalmış olsa da- dördüncü kuvvet, bir erk olarak ortaya çıkış amacı, tamamen kamunun bilgi edinme hakkıydı. Kamu hizmeti verecek kamuyu bilgilendirecek, mümkün mertebe gerçeği nesnel şekilde aktaracaktı. Ancak küreselleşmenin ivme kazanmasıyla bu özelliğini otomatikman yitirdi.
Neden yitirdi, aradaki bağlantı nedir?
Tüm dünyayı idare eden global ölçekteki medya 1980’li yıllarda 80, 100 şirketken şimdi 2000’li yıllarda dünyada 8, 10 şirket bu güce sahip. Bu tamamen yatay, dikey, çapraz tekelleşme daha doğrusu oligopolleşme demek. Disney, News Corporation, AOL Time Warner,Viacom, General Electric sadece haber vermek için çalışmıyor. Bunlar silah, otomotiv sanayi, savaş sanayi birçok medya dışı sektörde de söz sahibi. Dolayısıyla yurttaşın, dünya vatandaşının bilgi edinme hakkı ihlal edilmiş oluyor Çünkü bunların çıkarları var, zaten başka sektörlerde güç sahibi olmak silahlanmak için medyaya sahip olmak istiyorlar. Dolayısıyla burada en çok mağdur durumda kalanlar dünya kamuoyu, dünya vatandaşlarıdır.
WİKİLEAKS TSUNAMİ GİBİ
Bu dengesizlik de bambaşka bir eşitsizlik yaratıyor…
Evet. Tek yönlü, güçlüden güçsüze, kuzey yarım küreden güney yarımküreye. Ve bütün bu haber akışını elinde bulunduran üç tane büyük haber ajansı var: Associated Press, AFP ve Reuters. Bunlar bize istedikleri bilgiyi, Noam Chomsky’nin tabiriyle “ideolojik zehri” saçıyorlar. Önümüze gelen haber yontulmuş eksiltilmiş dezenforme edilmiş oluyor veya hiç gelmiyor, bizden saklanıyor. Yenidünya haber ve iletişim düzeninde, 1980’lerden beri yapılan bir tartışma bu ama hiçbir şey düzelmediği gibi aksine uçurumlar daha da büyüyor. Enformasyona ulaşım erişim konusunda bir Ugandalıyla bir Türkiyelinin veya bir Amerikalının şartları eşit değil. Bir bu var. Bir de medya siyaset sermaye ilişkileri çok sıkı fıkı. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Bu kadar çok, tabiri caizse, ahbap çavuş ilişkilerinin olduğu bir dönemde Wikileaks adeta bir tsunami tesiri yaptı.
Bu eşitsiz sorunlu ama yerleşik düzeni alt üst etti!
Nasıl ki 11 Eylülde ikiz kulelere saldırıyı Amerikalılar kendileri yaptı’dan başlayarak bir dizi komplo teorisi üretiliyorsa, Wikileaks’le ilgili de birçok komplo teorisi üretebiliriz. Fakat şunu kimse tartışamaz: Wikileaks yeni bir medya düzeni yarattı.
DEVLETSİZ ULUSSUZ MEDYA
Wikileaks’i diğer medyadan ayıran ne?
Wikileaks’in mülkiyet yapısı, zihniyeti. Bir ulusa devlete bağlı değil, devletsiz bir medya. Hatta medya mı değil mi diye de tartışılıyor ama ham bir enformasyonu dağıtıyor ve global medyayla da ciddi bir ilişki yürütüyor. New York Times, Le Monde, El Pais, Guardian. Bunlar ciddi saygın gazeteler. Gerçi New York Times, baba ve oğul Bush yönetimleriyle her zaman uyum ve ahenk içindeydi. 1. Körfez Savaşında, Afganistan ve Irak’ın işgalinde, kitle imha silahları konusunda kötü bir sınav vermiş, yönetimle adeta suç ortaklığı içine girmiş ve propaganda bürosu gibi çalışmıştı.
SUÇ ORTAKLIĞI YAPTILAR
Devletle işbirliği yaparken ne diye şimdi devletin suçlarını ifşa etmek için Wikileaks’le işbirliği yapıyor? Yeni medyanın çağın medyası olacağını gördüğü için mi?
Günah çıkarmak istiyor belki de yahut da suçluluk duygularını biraz gidermek istiyor bilemiyorum. Yalnız şunu unutmalıyım, binde 3’ü açıldı belgelerin, “bu bir değişim rüzgarının esintisi” dedim diye karşı tez de gelebilir; “bu, ya ABD’nin yayınlamasını istediği belgelerse ve New York Times bu nedenle aracı olduysa…” denebilir. Bakın: Guardian, Le Monde, El Pais önemli bir duruş sergiledi. Wikileaks de belgeleri yayınlarken akıllıca davrandı, hepsine dağıttı, böylece bu gazeteler belgeleri analiz etti, filtreledi. Bu da tabi Wikileaks’in dünya kamuoyundaki güvenilirliliğini artırdı, garantör gibi kullandı onları. Bu gazetelerin de işine geldi, onların da tirajları patladı.
Zaten Wikileaks’in açıkladığı bilgiyi anlamak anlamlandırmak aktarmak işi yine geleneksel gazeteciye düştü.
Tabii çünkü onların yaptığı data-driven journalism, Wikileaks veri gazeteciliği yapıyor. Ham bilgiyi alıp yayınlıyor. O yüzden de eleştiriliyor, bunların yaptığı gazetecilik değil diye. Wikileaks global medya ile işbirliğine girmeseydi amacına ulaşamazdı.
ANTİ HİYERARŞİK ANTİ OTORİTER
Bu işbirliği wikileaks’in alternatif medya mecrası olma durumunu, potansiyelini sabote ya da absorbe eder mi?
Bir kere Wikileak’ın anti hiyerarşik, anti otoriter bir yapısı var, kar amacı taşımıyor. Assange’ın da dediği bu: “Şeffaf bir toplum yaratmak istiyoruz, bizden saklanan bilgileri yayınlayacağız” diyor. Dolayısıyla bu belgelerin yayınlanmasını, günümüzün yeni bir tür araştırmacı gazetecilik örneği olarak da tanımlamak mümkün.
Medyada paradigma değişir mi bu yolla?
Bu konuda kesin konuşmak için biraz erken olduğunu düşünüyorum. Bu bir deprem etkisi yarattı, artık insanlar siyasiler devletler diplomatlar bu iklimde yaşayan herkes daha ihtiyatlı olacak. Bilecek ki o kadar da kolay değil artık bilgiyi saklamak. İhmal, kusur, yolsuzluk ve ihlaller bir şekilde ört bas edilse de, eninde sonunda ortaya çıkıyor ve büyük etki yaratıyor.
YURTTAŞ GAZETECİLİĞİNİN ÖNCÜSÜ
Bilgiye ulaşmak, bilginin kullanımı, o bilgiye yani güce sahip olanların yani medyanın devletin sermayenin okurla genel kamuoyuyla ilişkileri bakımından wikileaks bir başlangıç, yeni medya düzeninin miladıdır denebilir mi?
Evet. Bu olayı yeni bir medya düzeninin başlangıcı, miladı olarak ilan edebiliriz. Çünkü geleneksel medya dediğimiz medya, ne yazık ki görevini icra etmiyor. Birilerinin çıkıp geleneksel medyaya, senin görevin şu, sen bu kadar zamandır bunu niye yapmıyorsun, bak işte biz yaptık, bu iş böyle yapılır, demesi, onun önüne geçmesi gerekiyordu. Bu anlamda wikileaks bir tür öncü ve geleneksel medyada yurttaş gazeteciliği için de başlangıçtır.
Yurttaş gazeteciliğinden kasıt ne, yurttaş bilginin hedefi mi, kaynağı mı?
İnternetin yaygın kullanıldığı bu dönemde terminoloji karmaşası yaşanıyor. Burada şöyle bir fark var. Türkçe de ikisi de böyle söyleniyor ama iki farklı terim var İngilizcede. İngilizcede bir “civic journalism” var, bir de “citizen journalism”. Citizen journalism dediğimiz şey, mesela İran’daki seçimleri, Madrid’teki bombalamaları, Endonezya’daki tsunami gibi olayları twitter aracılığıyla dünyaya geçen haberciliği yani haberin çıkış kaynağının halk olmasını kastediyoruz. Burada haberin kaynağı sizsiniz, haberi siz üretiyorsunuz. Ama civic journalism’de haberi üreten profesyonel gazetecidir, halkın yararına gazetecilik yapar.
BİLGİ TEKELLERİ KIRILDI
Dünyada sosyal ağları, yeni medya dediğimiz medyayı kullanan insan sayısı konvansiyonel medyayla kıyaslanmayacak kadar çok. Facebook’ta 500 milyon, Twitter’da 160 milyondan fazla kullanıcı var. Türkiye’de ise sayı 24 milyon Facebook, 3 milyon Twitter kullanıcısıyla 27 milyon. Halbuki günlük gazete tirajının toplamı 4.4 milyon. Tüm gazete tirajlarından 6 kat daha fazla.
Türkiye nüfusunun 75 milyon olduğunu düşünürseniz 30 milyona yakın bir rakam çıkıyor ortaya. Üçte bir. Bu bin kişiye düşen gazete sayısının hala 60’larda süründüğünü gösteriyor. AB’ye girme kriterimiz olan bin kişiye yüz gazetenin düşmesi hedefine ulaşamadık. Türkiye toplumu sözlü kültürden yazılı kültüre geçemeden bir anda 1980’lerde görsel işitsel kültürle karşılaştı, Kendimize çeki düzen vermemiz, bunu bir özeleşti fırsatı olarak görmemiz lazım. Ama tabii bu sadece Türkiye’ye de has bir sorun değil, dünyanın sorunu.
ABD gizlemek istediği bilgiyi internet üzerinde yitirdi ve yine internet üzerinden yayıldı bu bilgi…
Burada kesin olan şey şu: bilgi tekelleri artık kırıldı. Bilgiyi, bu gücü elinde tutanlar, gücü kötüye de kullandılar zaman zaman. Artık şeffaflıkta, saydamlıkta bir kırılma noktası yaşanıyor. Burada önemli olan bilginin kamusal alana taşınması. Wikileaks bunu yaptı. Bir taşıyıcı gibi davrandı ve dünyaya “bakın gerçek bu, biz bunu dünya kamuoyuyla paylaşıyoruz” dedi. Burada tabii anarşist bir hareket var; “Bu dünyayı değiştirmek mümkün” deniyor. “Bu düzeni değiştirmek mümkün, biz bu düzeni istemiyoruz, bu bir dirençtir, bu bir tavırdır, biz kendimizi ortaya koyuyoruz ve bu konuda umutluyuz, iyimseriz. Çünkü bunu değiştirme gücü elimizde” deniyor.
BİLGİ KİRLİLİĞİ NARKOTİKTİR
Yeni medya, halkın bilmesi gerekirken gizlenenin ortaya çıkarılması bakımından çok önemli ve vazgeçilmez. Ama bu yeni gücün yeni bir iktidar aracı olmayacağı ya da kişisel bilgilerin güvenliğinin sağlanacağı, kişilerin hakkının hukukunun nasıl korunacağı müphem. Yeni dönem kaotik bir dönem mi olacak?
Burada bu kadar enformasyon fazlalığı ile bilgi kirliliği devreye giriyor. Bunu ayıklayan, süzen, “eşik bekçileri”nin yalanı, söylentiyi, dedikoduyu gerçek enformasyondan ayıran ve kamu merakını gıdıklamaktan ziyade dünya kamu yararını gözetmeleri çok önemli. Çünkü bu kadar bilgi, kirlilik yaratıyor ve uyuşturucu etkisi yapıyor. Bir sürü magazinsel şey var bu açıklanan bilgilerin içinde. Ama nükleer silahla ilgili bir bilginin ayrıştırılması önemlidir. Burada devreye işte bu bilgiyi, enformasyonu kullanacak olanlar giriyor.
Zaten inanılmaz bir sürat ve acelecilik de var.
Bu yüzyılın insanı çok sabırsız, her şeyi kompakt istiyor. Hap gibi. İmkan olsa öyle besleneceğiz, bu da bir beslenme türü zaten, bunun için zaman falan kaybetmek istemiyor. Geleneksel gazetecilik de bunun için zor. Wikilieaks “ben ham enformasyonu veririm” diyor. Burada en büyük sorumluluk o bilgi tekelini kırıp dünya kamuoyuna, sizinle paylaşıyoruz, diyenlerin. Madem ki kamu yararı ve daha demokratik bir dünya gözetiliyor, o zaman bilgiyi de doğru kullanmaları ve güven sarsmamaları gerekiyor.
WİKİLEAKS’İ KİM DENETLEYECEK?
O güven, bizden gizlenmiş bilgileri sundukları için bir ön güven halinde zaten şu an. Ama daha sonrasına ilişkin bir boşluk görünüyor sanki: Evet, şimdi bu belgeleri yayınladılar vs., bir adım sonrasında yeni durumda artık bilgiyi elinde tutan bir güç bir iktidar odağı olarak var olacaklar ve yeni bir iktidar yapılanması olmayacağına dair garantiyi kim verebilir ki?
Burada devreye vicdani yükümlülük giriyor. Her şey hukukla yasayla olmuyor. Siz bir konuda liderlik yapıp, bir devrimi, bir hareketi başlatıyorsanız ve bir manifestonuz varsa -ki wikileaks’in var, basını özgürleştirmek istiyoruz, var olan medya düzeninden memnun değiliz diyorlar- arkanızdan kaç milyon kişiyi peşinizden sürüklüyorsanız, tabii ki o kadar milyon kişinin gözü üzerinizde olacak, sözünüzün arkasında olup olmadığınıza bakılacak. Sizi onlar denetleyecek. Burada bir yurttaş kuvvetinden bahsediyoruz. Küresel bir yurttaş hareketi var, siz onun öncüsü olduğunuzu iddia ediyorsunuz, oluyorsunuz da, o halde o yurttaşları yarı yolda bırakma lüksünüz yok. Wikileaks’in denetleyicileri yurttaşlar olacak.
Sanırım bu olacak, devreye girdi bile: Wikileaks’le aynı sorumluluğu taşıyan çok sayıda insan, site wikileaks’e yönelik engelleme ve sabote aşamalarında devreye girdi, sitenin içeriğini kopyalayarak ayna işlevi gördü, sonrasında dünyanın her yerinde destek toplantıları gösterileri yapıldı.
Assange tutuklanınca da umutsuzluğa kapılanlar oldu ama hayır, bu engellenemez bir şey artık. Bu denetimi de onlar yapacak. Ben kendi adıma çok mutluyum, umutluyum. Ancak yine de temkinli olmakta beklemekte yarar olduğunu düşünüyorum.
SİYASİLER ARTIK KENDİLERİNİ SANSÜRLEYECEK
Matbaa bilginin çoğalmasını ucuzlamasını yaygınlaşmasını sağlamıştı. İnternet de daha devasa ölçüde ve çok daha hızlı şekilde yapıyor bunu… Yeni medya da herhangi bir yerde somut bir iktidar öbeği değil, nokta nokta dünyanın her yerine dağılmış vaziyette ve bilgiyi hızla çoğaltıp dağıtıyor. Bilginin kullanımı açısından daha demokratik bir döneme girdiğimiz söylenebilir mi?
Tabi. Daha önce dikey, tepeden, yukarıdan aşağıya dikte edici bir düzen vardı. Şimdi daha demokratik daha yatay paylaşımcı katılımcı bir medya doğuyor. Katılımcı kısmı çok önemli, farklı, kendi sesini duyuramayanlar açısından. Alternatifi medyanın önemi burada. Geleneksel medyanın marjinalleştirdiği, hatta dışladığı kesimler bunlar. Çünkü global ölçekte ve ulusal ölçekte geleneksel medyanın bir “biz”lik tanımı vardır. ABD’de bu WASP diye geçer. White, Anglo Sakson Protestan. Bizde “Müslüman, Sünni heteroseksüel, laik, muhafazakâr” diye geçer. Bunun dışında olanlar ötekidir. Medya da bu zihniyettedir çünkü var olan egemen zihniyet budur. Louis Althusser’in dediği de budur;Devletin ideolojik aygıtı gibi çalışır medya. Var olan hegemonik, egemen söylemin yeniden üretilmesinde, meşrulaştırılmasında çok ciddi görev alır. Dolayısıyla Wikileaks tipi sosyal medya mecrasında bu tip engellemelerin, dışlamaların etkisini azaltacak. Ekolojistlerin, eşcinsellerin, azınlıkların yani ötekilerin sesi çıkacak, ne güzel.
KONVANSİYONEL MEDYA SOSYAL MEDYANIN PEŞİNDE
Sosyal medyanın bir gücü de insanların bu ağlar vasıtasıyla hemen örgütlenebilmesi. Haydarpaşa yangınının ardından face’te hemen bir protesto gösterisi örgütlendi. Bunun için televizyona gazeteye ihtiyaç duyulmadı.
Zaten ihtiyaç duysa da sesini duyuramayacaktı , çünkü ana akım medyada yer almayacaklardı.
Üstelik şimdi haberin üretimini de olayın üretimini de sosyal medya kendisi yapıyor, eylem yani olay üretiliyor, konvansiyonel medya o olayın haber takibi için orada bulunuyor!
Aynen. O olayın haberini yapıp üzerine yorum yapıyor. Wikileaks olayında da o var zaten. Konvansiyonel medya sonuçta dışlanmadı, işbirliğine girişti, dışında kalamayacağı için. Bir de artık insaf yani! Bu kadar önünüze getirmiş gözünüze sokmuşlar, artık görmezden gelemeyecekleri bir nokta burası. Konvansiyonel medyanın var kalabilmek için bu tavrı geliştirmesi gerekiyordu.
(Kaynak: http://www.stargazete.com/roportaj/yazar/fadime-ozkan.htm)