Her siyasal sistemde, toplum üyelerinin siyasal sisteme ilişkin inançları ve tutumları olduğu gibi, siyasete ilişkin davranış kuralları da bulunmaktadır. Bunların tümü de “siyasal kültürü” oluşturmaktadır. “İnsanların içinde yaşadıkları toplumun yönetimiyle ilgili algı, ilgi, bilgi, değer ve eylemleri ile bunları etkileyen maddi ve manevi şartların bütünü” olarak tanımlanan siyasal kültür, aynı zamanda “bütünsel kültürün siyasal yönleri” olarak da ifade edilmektedir. (1)

İlter Turan, siyasal kültürün siyasal süreç açısından iki temel işlevi olduğunu belirtmektedir. Birincisi; kültür, bazı inanç ve davranış kurallarının standartlaşması yoluyla siyasal sürecin işleyişini kolaylaştırmaktadır. İkincisi de; siyasal kültür, mevcut siyasal sistemin benimsenmesini, yönetmekte haklı görülmesini ve dolayısıyla devamlılığını sağlayan bir araç niteliğini taşımaktadır. (2)

Bir toplumun siyasal kültürü, toplum üyelerinin siyasal nesneler karşısındaki değer ve yönelimleri ile siyasal semboller hakkındaki inançlarından oluşmaktadır. Siyasal kültür hem kamusal olaylardan hem de özel tecrübelerden beslenmektedir. Siyasal kültür, aynı zamanda bir toplumun temel siyasal değerlerine de şekil vermektedir. (3)

Siyasal Kültürün Boyutları

“Bir toplumda siyaset ve siyasal sistemle ilgili inançlar, değerler ve davranış kuralları nasıl belirlenir, nereden gelir?” sorusuna yanıt arandığında karşımıza çok boyutlu bir yapı çıkmaktadır. Öncelikle toplumun değerlerinin, o toplumun maddi ve manevi ihtiyaçlarından soyutlanamayacağı gerçeği bilinmelidir. Siyasal kültür, toplumsal kültürün diğer ögelerinden ve uluslararası kültür hareketlerinden ayrı tutulamaz; onları etkiler ve onlardan etkilenir. Siyasal kültürü, siyasal sistemi yönlendiren kadroların düşünceleri ve eylemleri de biçimlendirmektedir. Ayrıca somut tecrübeler de siyasal kültürü etkilemektedir. Sonuç olarak siyasal kültür; bir toplumun maddi koşulları, toplumsal kültürün diğer boyutları, siyasal sistemi yönetenlerin tercihleri ve toplumsal olaylar ve tecrübeler tarafından etkilenmektedir. (4)

Siyasal kültür; “bilme, algılama, inanma boyutu”, “duygusal boyut” ve “değerlendirme boyutu” olmak üzere üç boyutta ele alınmaktadır. (5)

Birey içinde yaşadığı toplumun siyasal kurumları hakkında asgari bir bilgiye sahiptir.Bu kurumlarda siyasal rolleri oynayanların kim olduklarını, siyasal partilerin içeriklerini ve tutumlarını bilmektedir.Bireyin ülkesindeki siyasal yapı hakkında bilgi sahibi olması, siyasal kültürün “bilme, algılama ve inanma boyutunu” oluşturmaktadır.

Birey, bilme, tanıma aşamasının ötesinde etrafındaki siyasal yapıyı, olayları ve kişileri duygusal planda algılamaktadır. Herhangi bir olay karşısında heyecan, hoşnutluk ya da korku duyabilmektedir. Birey bir politikacıdan nefret edebildiği gibi aynı zamanda onu sevip bağlanabilmektedir. Bireyin siyasal yapıya ve siyasal aktörlere karşı gösterdiği bu algılama siyasal kültürün “duygusal boyutunu” oluşturmaktadır. Siyasal kültürün “değerlendirme boyutunu” ise bireyin siyasal olgular hakkında, daha önceden de sahip olduğu değerlere atıfta bulunarak bir yargıya varması oluşturmaktadır.

Siyaset bilimciler üç ayrı siyasal kültür türü bulunduğunu belirtmektedirler: Bireylerin ilgisinin asla ulusal seviyeye ulaşamadığı “mahalli kültür”, bireylerin siyasal sisteme karşı pasif bir tutum içinde oldukları “tabiyet kültürü” ve bireylerin siyasal sistemi etkileyebileceklerine dair inanç ve sisteme ait bilgilerle donanmış oldukları “katılımcı kültür. (6)

Siyasal kültürün, demokrasi kültürü ile de çok yakın bir ilişkisi bulunmaktadır. Demokrasi kültürünün gelişmesi için uygun bir siyasal kültür ortamının bulunması zorunludur.Ülkemizdeki demokrasi sorununun temelinde de aslında siyasal kültür eksikliği yatmaktadır.

Türkiye’deki Siyasal Kültür Ortamı

“Ülkemizde nasıl bir siyasal kültür ortamı var?” diye baktığımızda karşımıza evrensel değerlerden uzak, uzlaşmacı değil çatışmacı, merkeziyetci, farklılıklara tahammül edemeyen ve seçkincilik anlayışına mahkum olmuş bir yapı çıkmaktadır.

Siyasal kültürümüzün kendine has özellikleri bulunduğunu ve bu nedenle evrensel demokratik değerler ile ilişki kurmakta zorlandığını ifade eden İlter Turan, Türkiye’deki siyasal kültür ortamının özelliklerini şöyle sıralamaktadır: (7)

* Toplumumuz kendi içinde yeterince farklılaşmamıştır. Herkes kişiliğini topluluk içinde bulduğu, topluluk dışında algılayamadığı bir bütün olarak görmektedir. Bu durum da siyaset alanını yakından etkilemektedir. Farklılaşmanın ifadesi güçleşmekte, farklılaşmanın dile getirilmesi bölücü bir eylem olarak değerlendirilmektedir. Düşünce üzerine sınır koyma eğilimleri de artmaktadır.

* Toplumumuz ortalamadan sapan davranış ve görüşlere karşı hoşgörülü değildir. Toplumumuzdaki dayanışmacı cemaat anlayışı ortalamadan ayrılanları toplumun dışına itmektedir.

* Siyasal kültürümüz bireysellikten çok toplumsallığa önem vermekte, toplumun bireyin önünde olduğu kabul edilmektedir.

* Toplumsal hayatın bütün alanları siyasetle ilgili görüldüğü için ülkemizde siyasetin müdahale alanı çok genişlemiştir. Toplumda siyasetin sınırı da belli değildir. Vatandaş hertürlü isteğinin devlet tarafından karşılanmasını beklerken, devlet de kendisinde her alana sınırsız müdahale hakkını görmektedir. Hertürlü isteğin devlet tarafından karşılanmasının beklenmesi beraberinde herşeyin siyaset aracığıyla elde edilebileceği düşüncesini de getirmektedir. Bu da ülkemizde demokrasinin işleyişini zorlaştırmaktadır.

* Toplumumuzdaki özerk kurum ve toplulukların sayısı yeterli değildir. Devlet, kendisini sayıları zaten az olan kuruluş ve topluluklar karşısında kayıtsız bir üstünlüğe sahip olarak görülmekte, bunlar devlete tabi olması gereken birimler olarak değerlendirilmektedir. Toplumun yönetim sürecine örgütlü bir şekilde katılması engellenmektedir.

* Siyasal kültürümüzde uzlaşma değil, çatışma ön plana çıkmaktadır. Toplumsal anlayışlarımızdan ödün vermek bir zaaf belirtisi olarak görülmektedir. Uzlaşma rejimi olarak tanımlanan demokrasiyle, uzlaşmacı olmayan kültür arasında sürekli bir gerilim yaşanmaktadır.

* Siyasal kültürümüzdeki “siyasal seçkincilik” anlaşıyı da mutlaka altı çizilmesi gereken bir unsurdur. Belirli niteliklere haiz kişilerin toplumu yönetmekte özel hak sahibi olduğunu varsayan siyasal seçkincilik anlayışında, doğrunun, iyinin ve güzelin sadece bazı kişiler tarafından bilindiği kabul edilmektedir. Türkiye’de özellikle bürokrasinin böyle bir anlayışa sahip olduğu görülmektedir. Bu anlayışa sahip kişiler devleti kutsamakta, toplumu ve bireyi ikinci plana itmektedirler.

Siyasal kültürümüzün özellikleri hakkında önemli ipuçları veren Türkiye Değerler Araştırması’nın sonuçlarına göre de siyasal kültürün çok önemli bir unsuru olarak görülen “güven” konusunda ülkemizde ciddi bir sorun yaşanmaktadır. 1990 ve 1997 Türkiye Değerler Araştırması’nda toplumun bireylerinin birbirine duyduğu güveni ölçmek için sorulan;” Sizce, genelde insanların çoğuna güvenilebilir mi? Yoksa başkalarıyla herhangi bir ilişki kurarken veya iş yaparken hiçbir zaman dikkati elden bırakmamak mı gerekir?”sorusuna 1990 yılında “genelde insanların çoğuna güvenilebilir” cevabını verenlerin oranı yüzde 10 iken, bu oran 1997 de yüzde 6.5’a kadar gerilemiştir. (8)

Birbirine güvenmeyen insanların çoğunluğu oluşturduğu bir toplumda ne paylaşma duygusunun gelişmesi mümkündür ne de hoşgörü ile biradada yaşama ve ortak hedeflere birlikte yürüme isteğinin oluşması… Kişiler arasındaki bu güvensizlik duygusu, siyasal alana da yansımakta, Türk siyaseti bunun ağır faturasını yıllardır ödemektedir.

Dünya Değerler Araştırması’ndan çıkan sonuç da karamsar tabloyu tamamlamaktadır. Araştırma sonuçlarına göre “güven” konusunda Türkiye araştırmaya katılan 43 ülke arasında sondan ikinci sırada yer almaktadır. Peki birbirine güvenmeyen insanların oluşturduğu bir toplumun, elele vererek sorunlarını çözmesini beklemek mümkün müdür? Türkiye’nin öncelikli olarak güven sorununu çözmesi ve toplumsal güveni yeniden inşa etmesi gerekmektedir.

Siyasal Kültürün, Siyasal İletişim Sistemine Etkileri

Siyasal kültür, siyasal unsurlara yönelik olarak, toplumun geniş bir bölümünce paylaşılan tutum, düşünce ve davranış kalıplarını ifade etmektedir. Siyasal kültür, kamu politikalarının oluşturulmasından, siyasal anlaşmazlıkların çözümlenmesine ve siyasal iletişimin biçim ve içeriğine kadar birçok unsuru kapsayan psikolojik atmosferi de oluşturmaktadır. Siyasal kültür, toplumun siyasal objelere ilişkin bilgi ve bilinçlenme derecesi ile toplumun siyasal objelere ilişkin duygu ve heyecanlarından oluşmaktadır. (9)

Toplumsal sistemin ürettiği siyasal kültür, kitle iletişim araçlarının siyasal rolüne ve siyasal iletişim sistemine etki etmektedir. Siyasal kültür; siyasal tartışma gündemini, toplumsal kesimlerden gelen taleplerin şekil ve üslubunu, ifade özgürlüğünün sınırları ile iletişim sisteminin kurallara bağlanma şeklini belirlemektedir. (10)

Siyasal kültürün, siyasal iletişim sistemine etkileri üzerinde duran araştırmacılar, partilere bağımlı bir medya sisteminin, tek taraflı bir siyasal içerik doğurduğu uyarısını yapmaktadırlar. Medya sistemi, siyasal kadrolara haber için ne kadar bağımlıysa, politikacıların mesajlarını istedikleri yönde yayınlatma şansı da o kadar yüksek olmaktadır. Medya özerk olduğu ve bağımsızlığını koruduğu ölçüde de dengeli ve objektif bir siyasal içerik sunabilmektedir. (11)

Partilere bağımlı medyanın, kamuoyunu nasıl tek yanlı yönlendirdiğinin ve tek taraflı bir siyasal içerik sunduğunun en çarpıcı örneklerini, ülkemizdeki yayın organlarından izlemek mümkündür. Özellikle iktidarda olan siyasal partilere yakın duran kimi yayın organları, tüm yayın politikalarını o siyasal partiyi övmek, propagandasını yapmak üzerine kurmaktadır. Bu yayın organları övüp destekledikleri siyasal partinin kimi olumsuzluklarını da ne yazık ki ya görmezden gelmekte, ya da kamuoyuna önemsiz birşeymiş gibi sunmaktadırlar. Oysa medyanın görevi halkı doğru bilgilendirmek, taraf tutmamak ve kamuoyunun gerçeklerden haberdar olmasını sağlamaktır. Bir siyasal partiye angaje olan yayın organları, bir süre sonra asli görevlerini yapamaz hale gelmekte, kamuoyuna karşı olan sorumluluklarını yerine getirememektedirler. Ayrıca medya aracılığıyla kamuoyuna tek yanlı ve taraflı bilgiler aktarıldığı için de kitleler yanlış yönlendirilmekte, kişilerin karar verme ve seçme davranışlarına olumsuz etki edilmektedir.

Demokratik sistemlerde siyasal iletişim, herkesin anlayabileceği siyasal söylemler kullanır, toplumun büyük kısmı tarafından paylaşılan değer yargıları ve siyasal sembollerle kitlelere seslenir. İletişimin önündeki engeller demokratik sistemlerde en aza indirilmiş, iletişim araçlarına ulaşma kolaylaştırılmış, bilgi edinmenin yolları açılmıştır. Siyasal kültürü gelişmiş demokratik toplumlarda siyasal iletişimin hacmi ve yoğunluğu fazla olduğu gibi çift yönlü bir özelliğe de sahiptir. (12)

Siyasal kültür, siyasal iletişimin şekillenmesinde öncü bir rol oynamaktadır. Siyasal kültürü gelişmiş, demokrasi kültürü yerleşmiş ülkelerde siyasal iletişim tüm unsurlarıyla uygulanırken, siyasal kültürü gelişmemiş ülkelerde siyasal iletişim ya kendine hiç yer bulamamaktadır ya da baskı ve dayatmayla karşı karşıyadır. Çünkü siyasal kültürün gelişmediği ortamlarda özgür, bağımsız ve güçlü kitle iletişim araçları yoktur. Demokratik ortam olmadığı için özgür siyaset yapmak mümkün değildir. Siyasal mekanizmaların sağlıklı çalışması da olası değildir. Siyasetin özgür olmadığı, bağımsız kitle iletişim araçlarının bulunmadığı, siyasal sürecin sağlıklı işlemediği ortamlarda elbette siyasal iletişim fonksiyonlarının olması gerektiği gibi çalışması da beklenemez. Bu nedenle, sağlıklı bir siyasal iletişim fonksiyonu için, demokratik çoğulcu bir sistem ve gelişmiş bir siyasal kültür kaçınılmazdır. Ancak böyle bir ortamda siyasal iletişim tüm fonksiyonlarını icra edebilir, demokrasiye katkıda bulunabilir.

Konuya Türkiye açısından bakıldığında ise, karşımıza öncelikle siyasal kültürümüzün eksiklikleri ve “kendine özgü” birtakım özellikleri çıkmaktadır. Siyasal kültürümüz, tıbkı demokrasimiz gibi azgelişmiş ve yaralı bir görünüm arzetmektedir. Siyasal kültürümüzün kendine has hastalıkları, ne yazık ki sürmektedir. Bu da ancak demokrasi kültürü geliştirilerek tedavi edilebilir. Başta özgürlükler ve insan hakları olmak üzere ülkemizin çağdaş demokratik ülkeler seviyesine çıkmasına engel olan konularda sağlanacak bir toplumsal mutabakat ve atılacak ciddi adımlar, demokrasimizin geleceği için hayati önem taşımaktadır. Demokrasi kültürümüz geliştikçe, buna paralel olarak siyasal kültürümüz de gelişecek ve eksikliklerinden arınacaktır.

Türkiye’de demokrasi ve siyasal kültürümüzün gelişip pekişmesine yönelik çabalar mevcuttur ve özellikle sivil toplum kuruluşlarının bu yönde yaptıkları çalışmalar umut vericidir. Toplumsal talebin de bu yönde baskı yapması, atılacak adımların daha hızlı atılmasını sağlayacaktır. Siyasal iletişim, elbette mevcut siyasal kültürümüz içinde kendisine bir yer edinmiş ve yıllardır mevcut yapı içinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Ama siyasal kültürümüzden kaynaklanan birtakım olumsuzluklar, doğrudan siyasal iletişim faaliyetlerine de yansımaktadır. Bu nedenle, siyasal kültürümüzdeki olumlu gelişmelerin, siyasal iletişim çalışmalarına da yansıması beklenmelidir.

Notlar:

1. Özer Ozankaya, “Prof. Dr. İnan Özer’in Siyasal Kültür, Demokrasi Ve Demokratik Değerler Adlı Makalesinin Değerlendirilmesi” Bkz. (www.liberaldt.com)

2. İlter Turan, Siyasal Sistem Ve Siyasal Davranış, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları, 1977, s. 33

3. Samuel P. Huntıngton, Jorge I. Domınguez, Siyasal Gelişme, Çeviren: Ergun Özbudun, Siyasi İlimler Derneği Yayınları, Ankara, 1995, s. 19

4. A.g.e, s. 34

5. Gabriel Almond, Sidney Verba, The Civic Cultere: Political Attitudes And Democracy İn Five Nations, Princeton Univ. Press, 1963, Bkz. Esat Çam, Siyaset Bilimine Giriş, Der Yayınları, İstanbul, 1987, s. 308

6. Melda Cinman Şimşek, “İletişim, Halkla İlişkiler Ve Siyasal Kültür”, Yeni Türkiye Dergisi, Sayı:11, 1996, Ankara, s. 742

7. İlter Turan, “Türkiye’de Demokrasi Kültürü” Bkz. Demokrasi Kültürü, Aybay Yayınları, İstanbul, 1996, s. 25

8. Yılmaz Esmer, Devrim, Evrim, Statüko: Türkiye’de Sosyal, Siyasal, Ekonomik Değerler, TESEV Yayınları, İstanbul, s.1

9. Austin Ranney, Governing: An Introduction To Political Science, 5th Edition, New Jersey, 1990, s. 69, Bkz.Oktay, Politikada…, s.16

10. Oktay, Politikada…, s. 17

11. Jay Blumler, Michael Gurevitch, The Crisis Of Public Communication, London, 1995, s. 23, Bkz. Oktay, a.g.e, s. 17

12. Ercan Eyüpoğlu, “İletişim, Siyaset, İktidar, Medya”, Bkz. Korkmaz Alemdar (Der.) Medya Gücü Ve Demokratik Kurumlar, İstanbul, 1999, s. 49