1987’de hiçbir anket şirketinin tahmin edemediği 7.16’lık Refah Partisi oylarını, evlerdeki “gülsuyu” kullanımıyla tahmin eden ekibin başındaki Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver, siyasi aktörlerin siyasal iletişimi bilmediğine dikkat çekiyor. Siyasi bağları olan araştırma şirketlerinin güvenilirliğinin sorgulanması gerektiğini de vurgulayan Tanrıöver ile Bahar KURŞUN’un yaptığı ilginç söyleşiyi sunuyoruz:

– 1987 genel seçimleri öncesinde yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Piar Gallup’ta çalışırken, seçim anketlerini ve o dönemde yapılan referandumun sonucunu en iyi ve en doğru bilen ekibin başındaydım. Referandumun sonucu Türkiye tarihinde bir ilktir; evet ve hayır oylarının oranı birbirine çok yakındı. Yanılabilirdik. Ama bildik. 1987 yılında Anavatan Partisi’nin (ANAP) iktidara geldiği seçim anketlerini, Refah Partisi’nin (RP) yükselişini gösteren çalışmaları da ben yaptım. Biz bu çalışmayı yaparken ’Kime oy vereceksiniz?’ diye sormadan önce, Nilüfer Göle ile birlikte Anadolu’ya gidip; ANAP neden yükseliyor? İnsanların beklentileri nelerdir? diye çok yoğun araştırmalar yaptık. İnsanlarla yüz yüze görüşüp, grup tartışmaları yapıp onun sonrasında çalışmayı biçimlendirdik. Ben bayılıyorum yapılan anketlerde kararsızların dağıtılmasına. Pek çok şirket karasızları şu şekilde dağıtıyor; 100 kişinin 20’si karasız, ’Ben onları attım. Kararsızları dağıttım’ Biz o kararsızları ayırt edebilmek için, sabahlara kadar çalışırdık. Kararsızları belirlemek için soru formlarına farklı sorular koyardık. Evde bulunan eşyalardan, gülsuyu kullanımına kadar, ’Acaba kararsızları belirlemede bize bir faydası olur mu?’ diye sosyal davranış, yaşam tarzı soruları koyardık. Kanaat soruları sorardık, ’Sizce kadınlar çalışmalı mı, evde mi oturmalı’ diye.

Aynı ankette ANAP’ın iktidarıyla birlikte Refah Partisi’nin yükselişini de bildiniz…

Genelde küçük partilerin üzerinde yanılma payı çok daha fazladır. Herkes bunu söyler ve doğrudur. Sonuçlarda Refah Partisi (RP) düşük çıkıyor. Ama öte yandan gözlemlerimiz var. Bir takım yerlerde RP’nin daha çok çıkması gerektiğini biliyoruz. Bizde RP’nin daha çok çıkması gereken yerlere gidip oralarda ayrı araştırmalar yaparak hiç kimsenin tahmin edemediği ve seçimlerde yüzde 7.1 alan RP’nin oyunu küçük bir yanılma payıyla bildik. Ama üzerine gidip araştırma yapmasaydık, ilk gelen haliyle yayımlasaydık, biz de Refah’a yüzde 2.5 diyecektik.

Ama aynı ekiple çalışırken 1989 yerel seçimlerimi tahmin etmekte genel seçimlerdeki kadar başarılı değildiniz. Bunun sebebi neydi?

1989 yerel seçimlerinde yine aynı ekiptik, ama deyim yerindeyse inanılmaz çuvalladık. Çünkü yerel seçimler, 1989 yerel seçimleri, 1987 genel seçimleri sonrası tam da ekonomik krizin başlangıcı, enflasyonun yükselmesiyle birlikte Türkiye genelinde inanılmaz siyasallaştı. Biz ’İstanbul’da kime oy vereceksiniz?’ diye sorup, isimleri saydığımızda herkes Bedrettin Dalan’a oy vereceğini söylüyordu. İş seçime gidildiğinde, olay Nurettin Sözen’den, Bedrettin Dalan’dan çıkıp, ANAP’a karşı SHP yanlısı oy vermeye dönüştü. Bizim son elde ettiğimiz ve yayınlanan tahmin sonuçları, iki hafta öncesinin verilerini kapsıyordu. Son 10 gün çok fazla değişiklik oldu.

Seçmenin değişkenliği anket sonuçlarındaki yanılgılarda önemli o zaman?

Kesinlikle önemli. Bir defa şunu da bilmek gerekir ki, zaten kafaları alt alta toplayıp bunu rakamla belirttiğiniz bir şey, eğer bu bir sosyal olguysa en doğrusu bile yanlıştır. 

Seçmenle iletişim kurmak önemli. Peki bizim siyasilerimiz bunu yapmakta ne kadar başarılı?

Türkiye’de siyasi partiler ve siyasi kadrolar, hatta genel olarak siyasi aktörler, siyasal iletişimle ilgili, bizim 4’üncü sınıf öğrencimizin bildiğinin 10’da 1’ini biliyorlar. Bilmedikleri için de bir sürü yerlere çuval çuval paraları kaptırıyorlar. Ama onların paraları bol, sünnet altınlarını satıp karşılarlar.

Türkiye seçmeninin sağ eğilimli olduğuna dair söylemler var. Buna katılıyor musunuz?

Türkiye’de o kadar enteresan bir manzara var ki; bir yandan Türk seçmeni muhafazakar, ama bütün anketler gösteriyor ki aynı seçmenler Amerika’ya da karşılar. Solculuğun birinci göstergelerinden biri de Amerika’ya karşı olmaktır. Bir yandan da İşçi Partisi’yle MHP’yi bir yerlerde kol kola görüyoruz. O yüzden bence artık şemalaştırma giderek daha da zorlaşıyor. Başka isimler başka tanımlar bulmak lazım.

Anketlerin söylediklerinden biri de Türkiye’de dinin etkisin arttığı. Gerçekten arttı mı?

Evet doğru. Benim yaptığım siyasal çalışmalarımdan da aynı sonuç çıktı. Ben bunun da altını çizmek istiyorum; Türkiye’de dinin etkisinin artması, Refah Partisi, Fazilet Partisi, Saadet Partisi ve arkasından da AKP ile birlikte egemen kamu alanında dini söylemin ve dini göstergelerin yaygınlaşmasıyla bağlantılı. Ben 52 yaşındayım, İstanbul’da her zaman oruç tutan vardı, yoksulu da vardı, hayırseveri de vardı. Ama ben bunların iktidarında gördüm Taksim’in, Eminönü’nün göbeğine ramazan çadırı kurulmasını.

Çalışmalardan çıkan sonuçlardan biri de genç seçmenin siyasetle ilgilenmediği. Sizce de gençler siyasetten uzak mı?

Ben ona katılmıyorum. Genç seçmen, 10-15 sene öncesine göre politikayla daha fazla ilgili. Bu da, illa 70’lerin politik bölünmeleri anlamına da gelmemeli. Bir parti üyesi olmak değildir politika. Bir kitapçıda alışveriş yaparken, üzerinde yazarlar olan kitap ayraçlarına bakan lise çağındaki bir genç kız ’Aaa ne kadar enteresan, burada hiç kadın yazar yok’ dedi. Bu benim için politikadır. Hem de en hasından politikadır. Ama Türkiye’de maşallah öyle bir parti imajı var ki; siyaset=partiler=milletvekilleri=her türlü yalan, dolan, düzen, sahtekarlık oldu. Gençlerden vazgeçtim, ben bile ’yapacak ne çok var’ diye düşünmeme rağmen ’Hiç işim olmaz politikayla’ diyorum kendi kendime.

İlk ve doğru seçim anketini yapan isimlerden biri olarak Türkiye’de yapılan seçim anketlerini güvenilir buluyor musunuz?

Anket dediğimiz Amerika’yı yeniden keşfetmek değildir. Bir takım bilimsel teknikleri kullanarak hesaplar yapmaktır. Bu teknikler beyana dayalı olduğu için problemdir. Ve bir araştırmanın güvenilirliğini belirleyen 8-9 öğe vardır. Mesela Erhan Göksel, Verso’nun sahibi. Erhan Göksel’e itirazım yok. Bu konuda çaba gösteren bir kişi olduğunu biliyorum. Ama batıda seçim anketlerinde bakılan en önemli konulardan biri, araştırmayı yapan kurumun, bugün ya da geçmişte herhangi bir politik bağı olup olmadığıdır. Geçmişte ANAP’a doğrudan danışmanlık yapan bir şirkete, ben ağzıyla kuş tutsa güvenmem.

Politik bağı olan başka şirketler de var, mesela ANAR…

Tabii, bunu hepimiz biliyoruz. Zannedersem 1991 seçimlerinde, Emre Kongar’ın milletvekilliği adaylığı söz konusu oldu ve sonrasında kurulan hükümette de danışmanlık görevi yaptı. Milletvekilliği kararını açıkladığının ertesi günü, sahibi olduğu KAMAR şirketiyle bütün bağlarını kesti. Çünkü siyasi etik ve bilim etiği bunu gerektiriyor.

Peki Araştırmacılar Derneği anketlerin güvenilirliğini sağlamak konusunda yeterli mi?

Araştırmacılar Derneği, meslek içi denetimi gayet iyi yapan bir dernek. Ama Araştırmacılar Derneği, meslek içi kişilerden oluştuğu için meslek içi denetim yapıyor. Ama Fransa’da seçim tahmin anketleri çok özel bir statüde olduğundan, bir anket kontrol kurulu vardır. Bu kurul tıpkı YSK gibi; akademisyenlerden, üst düzey otoritelerden oluşur. Ve yapılan tüm bu tip anketler, eğer yayınlanacaksa önce o kurula gidiyor. Kurul, anketin güvenilir olup olmadığına karar verdikten sonra yayınlanmasını uygun görürse anket yayınlanıyor. Türkiye’de en kısa zamanda böyle bir kurumun oluşturulması gerekir.

Peki seçmen nelerden etkilenir de kararını değiştirir? Anketler ya da dağıtılan erzaklar oyları değiştirir mi?

Seçim anketlerinin kendisi değil ama yayınlanması herhangi bir politik enformasyon kadar hatta ondan biraz daha fazla etkili. Yönlendirme payı her zaman vardır. Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) yasaklarına yerlere yatarak gülüyorum. Seçmenleri, deyim yerindeyse aptal yerine koyuyoruz. Mesela, eşantiyon dağıtmak yasak. Ya gözünüzü seveyim, bana üzerinde parti amblemi olan bir bloknot hediye etti diye, hiç alakam olmayan partiye oy mu vereceğim? İnsanlarla yüz yüze, bire bir onlara ilgi gösterdiğinizi kanıtlayan şeyler seçmeni çok fazla etkiliyor. Buna da en son, 2002 genel seçimlerinde Genç Parti’nin çıkış yapmasında tanık olduk. Cem Uzan’ın mitinglerde halkın elini sıkması, boynuna sarılıp fotoğraf çektirmesi daha çok etkiledi seçmeni. Yani erzak dağıtmanın ötesinde, onları dikkate aldığını gösteren her türlü şey önemli. Şunun altını çizmek lazım; etkilenme mekanizmaları çok karmaşık ve sosyal bilimlerin çözemediği mekanizmalar. Ve iyi ki de çözemiyor. Çözüldüğü zaman insanlar birer makine haline gelir. (Kaynak: www.forumgazetesi.com)