Yrd. Doç. Dr. Birol Ertan   

Renkli kavramların ve demagojilerin ardına saklanıp bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek ülkelerini tehlikeli ve karanlık bir geleceğe sürüklemeye çalışanlar karşısında bazı gerçekleri açıklamak gereği duyuyorum.

Kendilerine ülkeyi yönetmek yetki ve sorumluluğu verilenlerin, bunu başaramayınca başka formüller üzerinden siyaset yapmaya başlamaları, barış-çözüm-özgürlük gibi kavramları çarpıtarak ülkeyi yönetme erkini başka güçlere devrederek işin içinden çıkmaya çalışmalarını üzülerek izliyoruz. Uluslararası ilişkileri anlamanın başlangıç noktası olan önemli bir sözü hatırlatmak gereği duyuyorum :

Güç, hukuk ve düzeni yaratır.

Uluslararası ilişkilerde ya da tek tek ülkelerde güç, hukukun ve düzenin gerçek yaratıcısıdır. Mevcut iktidarı eline geçirmiş olan güç odakları, gerek uluslararası çapta ve gerekse de ulusal düzeyde hukuka yön veren, hukuku yaratan ve böylece de düzeni şekillendiren ana unsurlardır.

ABD işgali öncesinde hukuk ve düzen, BAAS liderliği ve dolayısıyla Saddam Hüseyin’in elindeydi. İşgal sonrası ise güç, ABD’dir ve Irak’ta hukuku ve düzeni ABD ve yerli işbirlikçileri yaratmaktadır.

Bu noktada, yasa ve hukuk arasındaki farkı hatırlatarak bizi köşeye sıkıştırmaya çalışacaklarını sananlar da aldanmasınlar. Evrensel hukuk denen kurallar bütününün de uluslararası güçler tarafından güç dengeleri çerçevesinde yaratılıp denetlendiğini bilmeyen mi vardır.

Gürcistan örneği, bizlere, bu konuyu açıklayıp anlamamıza yardımcı olacak parlak örnekler sunmaktadır. Eğer Gürcistan, Rusya müdahalesi olmasaydı, güç kullanarak Güney Osetya’da hukukun ve düzenin yeniden şekillendirilmesini sağlayacaktı. Karşısına çıkan süper güce direnemeyip 24 saat önce savaş ilan ettiği halde 24 saat sonra ateşkes çağrılarında bulunan Gürcü mantalitesi, güce teslim olmuş ve Güney Osetya’da hukukun ve rejimin şekillendirilmesini Rusya’ya terk edivermiştir.

Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de aynı güçler savaşı yaşanmaktadır. Türk askerinin adada bulunması, Kıbrıs Türklerinin hukuku ve rejimi yaratmasına zemin hazırlamıştır. Oysa, 1960 sonrasında gücü elinde bulunduran Rum-Yunan ikilisi, ülkedeki hukuku ve rejimi kendilerine göre ayarlamışlardı ve bütün dünya da buna seyirci kalmamış mıydı ?

Kıbrıs Türkleri, Gürcistan’da yaşananlardan büyük dersler çıkarmalıdır. Güç elinizden kaydığı anda, yeni bir güç hukukun ve düzenin sahibi olur. Yaşam, boşluk kaldırmaz, hemen bir güç tarafından dolduruluverir. Bunu bilmemek ve anlamamak için saf olmak gerekir.

Geleceklerini, egemenliklerini, bağımsızlıklarını ve varlık koşullarını Rum çoğunluğun eline bırakmaya hazır ve gönüllü olan tarih bilgisi ve ulus olma bilinci yoksunu kesimler, gücün hukuk ve düzeni yarattığını anlamak istemeyebilirler. İster iyi niyetli, isterse de kötü niyetli olsunlar, ulus-devletlerini altın bir tepside başka güçlere sunanlar, ellerindeki gücü yitirdiklerinde, varlıklarını sağlayan hukuk ve düzeni de başkalarının ellerine ve insafına teslim etmiş olacaklardır.

Kıbrıs adasında Türk varlığını sağlayacak tek unsur, Türk askeri ve Anavatan Türkiye’nin gücüdür. Türk askeri ve Anavatanın gücünü kaybettiğimizde, bir daha asla geri dönüşü olmayan bir yok oluş sürecine teslim olmak dışında bir seçenek olmadığı görülecektir. Umarız, tarih, böyle bir yok oluşu ve teslimiyeti Kıbrıs Türklerine yaşatmaz. Bunu yaşamamak için de her bir Kıbrıs Türkü’nün sorumluluğu olduğunu hatırlatmama gerek var mı ?