Yrd. Doç. Dr. Birol Ertan
Uzun zamandır teoride tartışılan ve Rus-Gürcü savaşıyla iyice gün ışığına çıkan bir gerçeği dile getirmek amacıyla bu makaleyi kaleme alıyorum.
Fransa ve Almanya’nın dış politikasının satır aralarında, İngiltere ve ABD’nin AB bütünleşmesini küresel güçler yoluyla denetlemesine karşı bir korku ve bu ülkelerin dünya egemenliğine karşı gelişen güçlü bir tepki ve işbirliği sürecinin yaşanmaya başladığı okunmaya başladı. Bu doğrultuda Fransız-Alman dış politikası, küresel güçlerce denetlenen güçlü AB’ye ve ABD-İngiliz çıkarlarına karşı bir denge arayışı içine girmiştir. 
Gürcü-Rus savaşında Fransa ve Almanya’nın denge politikası gütmesi ve Rusya’ya el altından destek veren tutumları, Avrupa Birliği’nin geleceği açısından da önemli ipuçları veriyor.
Türkiye’yi AB sürecinden dışlamaya çalışan iki ülke olan Fransa ve Almanya diplomasisi, bir yandan AB’nin büyüyerek siyasal-askeri bir güç olmasından çekinirken, diğer yandan da ABD-İngiliz etkisine açık olan ülkelerin AB sürecinden dışlanmasını temel politika olarak benimsemiş görünüyorlar. Bu kapsamda, Fransız-Alman etkisine girmeyecek olan Türkiye’nin AB içinde etkin bir güç olarak yer almasını ve askeri açıdan güçlü bir AB’nin yaratılmasını engellemeye çalışan Fransa ve Almanya, Türkiye ile güçlendirilmiş AB’nin siyasal bütünleşmesini engellemeye çalışıyorlar.
Gürcistan müdahalesi ile birlikte Rusya’nın dünyanın diğer süper gücü olarak ortaya çıkması ile Avrupa ülkelerinin bütünsel askeri bir güç oluşturamadıkları anlaşıldı. Bu durum, AB askeri gücü açısından Türkiye’nin stratejik önemini bir kez daha ortaya çıkardı. Rus tehdidinin Avrupa sınırlarına dayanması önündeki en önemli engel, Türkiye’nin AB üyesi yapılması olarak belirdi. Rusya’nın AB sınırlarını tehdit etmesinin engellenmesi için güçlü bir ülkenin Rusya tarafından durdurulması gereği, güçlü bir Avrupa için Türkiye’nin AB yanında saf tutmasını kaçınılmaz kılıyor. Fransız-Alman dış politikası, Türkiye’nin AB üyeliğini engelleyerek ve Türkiye’nin AB’den kopmasını teşvik ederek AB’nin siyasal ve askeri bir güç olarak ortaya çıkmasını engellemeye çalışıyor. Bu noktada, Türkiye’yi AB’den dışlama ve güçlü Avrupa Birliği’ni engelleme politikasından Fransa ve Almanya’nın amacının ne olduğu sorusu akla geliyor.
Fransa ve Almanya, güçlü bir AB bütünleşmesinin askeri ve siyasal bütünleşme ile perçinlenmesi karşısında ulusal varlıklarının tehlikeye gireceği düşüncesinde. Fransız-Alman ulus-devlet yapılanmaları, AB içinde erimekten ve etkisizleşmekten çekinir bir noktadadır.
Fransa ve Almanya’nın ve onların etkisindeki AB ülkelerinin bu tavırları, AB’nin geleceğini de tehdit etmektedir. Bu kapsamda, birçok yorumcunun dile getirdiği, önümüzdeki günlerde AB bütünleşmesinin tehlikeye gireceği ve AB’nin çöküş sürecinin başlayacağı tezine haklılık kazandırıyor.
AB bütünleşmesi önündeki en büyük engellerin AB’nin en büyük iki ülkesi olması, mantığımıza ters gibi görünebilir. Ne var ki, dünyadaki küresel güçlere teslim olmak istemeyen Fransa ve Almanya, bütünleşmiş bir AB içinde ulusal çıkarlarının ve egemen varlıklarının tehlikeye gireceği kaygısını taşıyor. Bu iki ülkenin kaygıları, hiç de yabana atılacak bir kaygı değil.
Bu düşünceler ekseninde ortaya çıkan çıplak gerçek şudur: Türkiye, Avrupa bütünleşmesi ve siyasal-ekonomik-kültürel ve askeri açıdan güçlü bir AB için vazgeçilmez bir konuma gelmiştir. Rus tehdidi, Türkiye’nin konumunu bir basamak daha önemli bir noktaya taşımıştır. Bu noktadan sonra, AB bütünleşmesi ile güçlü bir AB yaratmak isteyenler, Türkiye’nin AB bütünleşmesini desteklemek durumunda kalacak; bütünleşmiş siyasal bir güç olmuş bir AB’den korkan Fransa gibi ulus-devletler ise Türkiye’nin AB sürecinden dışlanması için ciddi çabalar harcayacaktır. Gelinen bu noktada, AB bütünleşme sürecinde Türkiye’nin stratejik önemi daha da artmışa benziyor.