Prof. Dr. Nazif Gürdoğan

Ülkelerinin olduğu kadar dünyanın da en başarılısı olmak isteyen kurum ve kuruluşlar, öğretim ve eğitim çalışmalarına Soğuk Savaş öncesinde olduğundan çok daha fazla önem veriyorlar. Bütün dünyada Kapitalizm ile Komünizm arasındaki savaş, Sosyalizm’in yok olmasıyla sona erince, Ekonomi gibi Yönetim bilimlerinin de büyük ölçüde “ideoloji”den bağımsız olduğu ortaya çıktı. Ekonomi gibi, Yönetim de kimsenin tekelinde değil.
Dünyanın her ülkesinde, artık Ekonomi ve Yönetim, Matematik ve Fizik gibi, teori ve pratiğiyle birlikte ele alınarak, hem öğreniliyor hem de öğretiliyor.
Ekonomi ve Yönetim’in pozitif bilimler gibi, ele alınıp öğretilmesi, onların normatif yanlarının olmadığı anlamına gelmez. Ekonomi ve Yönetim tarihin ilk dönemlerinden beri bütün insanlığın ilgi alanı olmuş ve olmaya da devam edecektir.
Onlar bir yanıyla sanat, bir yanıyla da bilim’dir. Ancak sanatların en eskisi, bilimlerin de en yenisidirler. İnsanın olduğu her yerde yönetim sorunlarıyla birlikte ekonomik sorunlar da vardır.
Dayatmacı kesimlerin yönetiminde Türk toplumu sağlıklı bir Demokrasi’ye kavuşamadığı gibi, güçlü bir ekonomik yapıya da ulaşamadı. Devlet, Yönetim ve Ekonomi’yi “ideoloji”den arındıramayan siyasi partilerin elinde Türkiye ekonomik, siyasal ve kültürel açıdan Avrupa’nın en yoksul ülkesi haline geldi.
Türkiye’de değişim ve dönüşümün yolunu açmak için, başta Anadolu insanı’na tünelin sonundaki ışığı gösteren AK Parti olmak üzere, bütün siyasi partilerin, örgütlerini kapısız ve duvarsız bir “Açık Akademi”ye dönüştürmeleri gerekir.
Hiç kimse siyasetin de “Akademi”si olur mu, demesin. Artık bırakın, siyasi partileri, dünyada şirketlerin bile okulları, akademileri ve üniversiteleri var. Türkiye’de büyük gruplar da aynı yolu izliyor. İşte Koç ve Sabancı üniversiteleri, hem kendi gruplarına, hem de bütün Türkiye’ye dönük, değişik alanlarda eğitim veriyor.
Tıp gibi, Mühendislik gibi, Ekonomi, Politika ve Yönetim de bir bilim. Tıp’ta uzman olmak için nasıl en azından bir üç sene gerekiyorsa, Yönetim ve Politika’da da uzman olmak için bir iki yılı Akademi”de geçirmek gerekir. Çünkü “Akademi”siz Politika, pusulasız gemiye benzer.
Sınırların önemini yitirmesiyle Ekonomi gibi, Politika da çok boyutlu, karmaşık bir yapı kazandı. Bir siyasi parti dünyadaki gelişmelerin ardından değil de, önünden gitmek istiyorsa, örgütünü “öğrenen” bir kuruluşa dönüştürmek zorundadır. Faaliyet alanı ne olursa olsun, öğrenmesini öğrenemeyen kurum ve kuruluşların uzun ömürlü olmaları mümkün değildir.
Türkiye ölçeğinde örgütlenmiş bir siyasi partinin değişik kademelerdeki yöneticileriyle, üyelerinin sayısının toplamı milyonları bulur. Bu yüzden, bir “Akademi”ye, holdinglerden önce siyasi partilerin ihtiyacı vardır.
Siyasi partiler örgütlerini bir eğitim ve öğretim kurumuna dönüştüremezlerse, siyaset bir hizmet değil, çıkar yarışına dönüşür.
Kaynak:
http://yenisafak.com.tr/arsiv/2001/KASIM/25/ngurdogan.html