BRÜKSEL – Tarihte önemli küresel etki artışı dönemleri yaşandı. Çoğu ekonomik hedeflere askeri araçlarla ulaşmanın bir sonucuydu. İskender’den Roma ve Osmanlı’ya, Napolyon’dan sömürgelere imparatorluklar tarihine bu açıdan yaklaşmak olası. Özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısında savaşlar nispeten azaldı, dünya ticareti gelişti. Sanayi, devrimi, tren, buharlı gemiler, telgraf ve elektrik ile desteklenen bir küresel hareketlilik dönemi yaşandı.
20. yüzyılla birlikte, iç siyasal ve toplumsal koşullar sertleşti, uluslararası ortam gerginleşti. Dünya üzerinde ekonomik pasta paylaşımında da zorlayıcı bir dönem başlamıştı. Ülkeler arası ticaret anlaşmaları yerleri, Savaşı doğurdu. Arkasından toparlanmakta zorlanan uluslararası ortam önce bir küresel ekonomik kriz, sonra bir dünya savaşı daha, ve de bir adet de soğuk savaş üretti. Yerel ile küreselin etkileşimi negatif enerjiye dönüşmüştü.
Küresel hareketlilik son yirmi yılda olumlulukların baskın çıktığı, fakat olumsuzluklar da üretebilen diyalektik bir evrim içinde. Türkiye açısından da, birer seçmen, vergi mükellefi ve tüketici olarak vatandaşların ve ayrıca şirketlerin, sivil toplum kuruluşlarının, hükümetin ve muhalefetin gelecek perspektiflerini ilgilendiren yeni bir dünya şekillenmekte:

1. Ülkeler ve insanlar arası ilişkiler siyasal ve fiziksel sınırları aşıyor.
Son on yılda ülkeler arasındaki ticaret hacmi ikiye katlandı. Sadece elbise, demir, televizyon, ilaç, oyuncak gibi ürünlerde değil. Aynı zamanda bilgisayar yazılımı, muhasebe yönetimi, bankacılık hizmetleri gibi ürünlerde de. Uluslararası sermaye yılda 1,5 trilyon dolara ulaşan bir hacimle dolaşıyor dünyayı. Turistler, akademisyenler, gazeteciler, girişimciler, şirket yöneticileri, sivil toplum temsilcileri, mevsimlik işçiler, bürokratlar, sporcular ve çeşitli nitelikteki göçmenlerin gezegen üzerindeki hareketliliğinde de muazzam bir artış var.

2. Bilgi çağı sürekli bir devrim içinde.
Dünyada en hızlı, yaygın ve serbest dolaşan ekonomik, siyasal, kültürel ve sosyal etkenin bilgi olduğu çağdayız. Bilgi internet ve medya ile insanlara ulaşıyor; ABD demokrasisinden, Çin otoriter rejimine her siyasal ortamda yepyeni değişimleri tetikliyor; ülkeler, şirketler ve insanlar arasındaki rekabet ortamını nispeten eşitliyor. Bilgi teknolojileri günlük yaşamın her boyutuna nüfuz etmiş durumda: ticaret, güvenlik, eğitim, sağlık, eğlence, arkadaşlık…

3. Küreselleşme aynı zamanda olumsuzluklar üretiyor.
Dünyada daha hızlı ve serbest dolaşan yalnızca üretim etkenleri ve bilgi değil. Yanlış veya çarpıtıcı bilgilendirme de hızla yayılabilmekte. Küresel hareketlilik aynı zamanda suç örgütlerinin, uyuşturucunun, terörün, kaçak silahın, insan tacirlerinin, kara paranın, karbondioksitin ve batık finansal ürünlerin de uluslararası etki alanını genişletmekte. Virüsler için de küresel hareket alanı genişledi. Biyolojik virüslerin Avrupa’da bile geniş çapta salgınlara neden olması tehlikesine karşı stratejiler tartışılmakta. Geçmiş çağların tarihin akışını değiştiren veba salgınlarına dair toplumsal bellek tazelenmekte. Diğer yandan, bilgisayar virüslerinin interneti ve dolayısıyla ekonomi ve günlük yaşamı sekteye uğratabilmesi riski ise, yalnızca bir kurgu-bilim senaryosu olarak algılanmamakta artık.

4. Yeni bir devrime doğru: Temiz enerji teknolojileri.
Dünya enerji coğrafyası uluslararası politikanın en önemli belirleyici etkeni olmaya devam etmekte. Batı dünyasının Rusya, İran, Irak, Venezüela gibi ülkelerle ilişkilerinde bu durum son derece berrak. Ekonomi için, askeri güç için, seçmenlerin refahı için hep daha çok enerji gerekli. Petrol ve doğalgaz fiyatları, uranyum kaynakları ve yenilenebilir enerji teknolojileri ülkelerin uluslararası ilişkiler stratejileri açısından çok önemli konular. Fakat bunların da ötesinde, küreselleşmenin en önemli etkenlerinden biri ve ne yazık ki olumsuz bir göstergesi iklim değişikliği sorunu. Hava kirliliğinin, karbondioksit yayımının ve küresel ısınmanın olumsuz etkileri sınırlarda pasaport göstermeksizin ve gümrük vergisi ödemeden tüm gezegeni sarmakta. Ekonomik kalkınma ekolojik dengeleri zorlar hale geldi. İnsanlık yepyeni teknolojiler üretmeden aşamayacağı bir uygarlık sınırına dayandı.

5. Küreselleşme aynı zamanda yerelleşiyor.
Toplumların uluslararası açılımlarıyla yerel toplumsal bilinç de ilerliyor. Demokrasi olsun olmasın, dünyanın her köşesinde insanlar yerel ölçekteki sorunları, hakları ve gelecek projeleriyle daha fazla ilgililer. Küreselleşme yerelliği zayıflatmıyor. Aksine bölgesel, ulusal ve uluslararası boyutlarda karşılıklı etkileşim kanallarıyla güçlendiriyor. Bu etkileşim daha çok ekonomik açılım, coğrafi hareketlilik, teknoloji ve bilgiyle şekilleniyor. Bugün Besni’de, Pleasant Hill’de, Xian’da veya Ushuaia’da, dünyanın farklı köşelerinde yaşayan insanlar, çocuklar, çalışanlar arasında birçok ortak ilgi alanı, ortak ürün, ortak algılama var. Dünyanın her yerinden insanların, kurumların, şirketlerin birbiriyle alışveriş, iş ortaklığı, e-posta, iletişim sitesi, sanal âlem oyunları, bilgi, müzik, görüntü paylaşımı içinde olduğu yeni bir dünya coğrafyası belirdi son on yıl içinde.

6. Küresel ekonomik kriz, uluslar ötesi bir siyaset gerektirmekte.
Ateşin düştüğünde yaktığı yer artık gezegenin bütünü. Son yüzyılın en önemli ekonomik krizi ile bu gerçek iyi anlaşıldı. Ekonomik karşılıklı bağımlılık hatları tüm dünyayı birlikte kazandırıyor veya batırıyor. Herkes birbirinin müşterisi, tedarikçisi, finansörü, işvereni, çalışanı, borçlusu ve alacaklısı. ABD gibi dünya ekonomisinin
en önemli gücü hastalanınca, geri kalan ülkeler de kapıyor aynı virüsü. Salgın önlenemiyor. Tedavi küresel bir yaklaşım gerektiriyor. Bu durumun belki de tek olumlu yanı, ekonomik krizlerin artık ülkelerarası çıkar çatışması ve savaş üretmesi olasılığının azalmış olması. Avrupa Birliği’nin varoluş gerekçeleri arasında, sınırlar ötesi ortak sorunlar ve çıkarlara yönelik ortak politikalar ve uygulamalar var. Aynı federal görüş açısında olmasa da, dünya ölçeğinde de esnek bir yaklaşımla Küresel yönetimin düşünülmesi aşamasına gelindi. Ortak sorun ve çıkar alanları çeşitli: iklim değişikliği, uluslararası mali sistem, dünya ticareti, yoksullukla mücadele, teröre karşı işbirliği, kamu sağlığı, enerji, ulaştırma ve iletişim ağları…

7. Ulus devlet yok olmuyor, küreselleşiyor.
Özellikle kalkınmış ülkelerde son yirmi yılda siyaset dünyasında ön plana çıkan bir başarı ölçütü var: küresel rekabet gücü. Uluslararası hareketlilik ve artan karşılıklı bağımlılık ortamında ülkeler arasında rekabet arttı. Ekonomik, siyasal, kültürel, her alanda demokratik toplumlar hükümetlerinden dünyada daha güçlü olmalarını sağlayacak hizmetleri talep etmekte. Bu nedenle insan sermayesine yatırım, doğal kaynakları iyi değerlendirmek, ülkenin marka değeri gibi konular siyaset dünyası için önemli. Ulusal ile uluslararası boyutların yoğun karşılıklı etkileşim içinde olduğu bir demokratik dünya anlayışı pekişmekte.

8. Obama ile ABD’ye değişim geldi; Dünya’ya da.
ABD başkanlarının ekonomi ve dış siyasette hareket alanlarının belli sınırları vardır. Fakat bir süredir değişim dalgalarına karşı çatırdayan Washington’un siyasal duvarları, önce Irak savaşı, sonra da ekonomik krizin açtığı gediklerle çöktü. Kaçınılmaz ve sürekli olan değişim ABD’ye birkaç yıllık gecikmenin tetiklediği basınçla, daha beklenmedik bir şekilde geldi. Dünyada yarattığı olumlu psikolojik atmosfer de aynı oran da daha heyecan ve umut yüklü. Son ABD seçimleri dünya halklarının küreselleşmenin içselleşmesini en güçlü hissettikleri bir dönüm noktası oldu.

9. ABD ve AB arasında ‘Transatlantik Ortaklık’ dönemi başlıyor.
AB ve ABD arasındaki ekonomik ilişkiler hâlihazırda küresel düzenin temel direğini oluşturmakta. Her gün Atlantik Okyanusu’nun iki yakası arasında iki milyar euroluk mal ve hizmet gidip gelmekte. AB ve ABD birbirlerinin dünyadaki en önemli ticaret, yabancı yatırım, teknoloji, askeri işbirliği ve dış politika ortağı konumunda. Bir süredir Washington-Brüksel hattında Transatlantik Ortaklık mekanizması işlemekte. Şimdilik düzenli siyasal görüşmeler ve ekonomik mevzuatların birbirine yakınlaştırılması söz konusu. Önümüzdeki dönemde bir Transatlantik ortak pazar hedefine doğru kurumsal atılımlar olası. Eşzamanlı olarak, başta Japonya olmak üzere Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya, Türkiye gibi ülkeleri de kapsayan G20 girişiminin etkinliği de, yeni dönemin Avrupa-Amerika eksenindeki
başarısına bağlı.

10. Türkiye zaman kaybına son vermeli, küresel düzende yükselmeli.
AB Komisyonu’nun son Türkiye raporunun yansıttığı yalın bir gerçek var. Geçtiğimiz dönemde Türkiye’de demokrasi, ekonomi ve AB’ye mevzuat uyumu alanlarında önemli gelişmeler oldu, fakat yetersiz. Türkiye göreceli olarak zaman kaybetti, geriledi. Çünkü küresel değişim, Avrupa’daki gelişmeler ve Türk toplumunun dinamizmi, Türk siyasetini aşmış durumda. AB hedefine doğru çok daha hızla ilerlemek olası. Bu zaman kaybının nedenleri AB süreci dışında. Ülkede somut hedefler, kaynaklar ve takvime dayalı siyasal rekabet eksiği var. Toplumsal ve uluslararası iletişim zayıf. Siyasete ülkenin engin insan sermayesi yerine dar kadroculuk ve dogmatik kalıplar egemen. Üstelik kadın-erkek eşitliği konusuna aşağılık kompleksleriyle yaklaşan anlayışlar hâlâ siyasal kültürü zehirlemekte. Türkiye son yirmibeş yılda çok değişti, ilerledi. Fakat siyaset dünyası zamanaşımına uğramış özelliklerinden kurtulamadıkça, demokrasi ve bilgi toplumu devrimi ile değişim Türkiye’ye gelmedikçe, küresel yükseliş fırsatları kaçar.

İki soru kurcalıyor son günlerde zihnimi ve özlemlerimi:
a. “neden AB Komisyonu raporu Türkiye için daha olumlu bir tablo çizmiyor?”

b. “neden Türkiye’de Obama ve McCain’e benzer üstün demokratik niteliklere ve somut siyaset önerilerine sahip bilge, vakur ve uzak görüşlü siyasetçiler yok?”

Galiba her iki sorunun da yanıtı birbirinde saklı.