Tüm dünyayı derinden etkilemeye başlayan küresel krizden en az etkilenmek için şirketler çeşitli yöntemler deniyorlar. Hükümetlerin ne gibi önlemler aldıkları ve daha neler yapmaları gerektiği konusunda da tartışmalar süregidiyor. Uygulanan kurtarma paketleriyle devlet elinin giderek daha fazla hissedilmeye başlandığı bu yeni dönemde, tüketicilerin de üstüne düşen görevi yerine getirmesi istenmekte ve beklenmektedir.
NELER NELER YAPILIYOR
Giderek derinleşen küresel krize karşı aranan önlemler çerçevesinde, alışveriş ve tüketimin özendirilmesi amacıyla akla hayale gelebilecek her şey deneniyor. Ülkemizde, “Gün Bugündür” kampanyası ile tüketimin canlandırılmasına çalışılıyor. İstanbul’da başlayan ve tüm Türkiye’ye yayılmaya başlayan kampanyada çok sayıda kuruluş yer alıyor. İndirim oranları %30’lardan %80’lere kadar değişiyor. Reklamlarda ve halkla ilişkiler kampanyalarında tüketiciye, “Sizinleyiz, sizinle beraberiz”, “iyi günde, kötü günde birlikteyiz” mesajları veriliyor. Tüm bunlara karşın, tüketicilerin alışveriş konusundaki çekingenliği devam ediyor ve yaşanan durgunluğun önüne geçilemiyor. Bayramın yarattığı olumlu etkiye rağmen, tüm bu çabalar %15-30’luk geçici bir canlanmayı zar zor gerçekleştirdi.
Diğer ülkelerde durum farklı mı? Hayır. Londra’nın dünyaca ünlü alışveriş caddesi olan Oxford Caddesindekiler başta olmak üzere, mağazaların çeşitli uygulamaları arasında caddenin trafiğe kapatılması ve rahat alışverişin gerçekleşmesi, yorulacak tüketicilere dinlenme mekanlarının oluşturulması, çikolata ve kahve ikramı, alışverişi özendirici indirimler gerçekleştiriliyor. Benzer uygulamalara Paris’in, Viyana’nın, Roma’nın alışveriş caddelerinde ve mekanlarında da sık rastlanır oldu . A.B.D.’de, “Şükran Günü” ile başlayan ve yılbaşına kadar sürecek “Altın sezon” pek istenildiği gibi gitmiyor. Şükran gününün hemen ertesinde gerçekleştirilen geleneksel indirim sırasında yaşanan izdihamda bir çalışanın ölümü, dikkatleri insanların nasıl mallara hücum ettiğine çekti. Avustralya hükümeti, 11 milyon çalışanına tatile çıkmasını ve para harcamasını önerdi. Alman hükümeti, sigortalı olan 30 milyon kişiye yılbaşında 500 Avro tutarında “hediye çeki” vermeyi planlıyor. Ancak gözlemciler, tüm bu uğraşların tüketicileri alışverişe ikna etmeye yetmediği ve varolan kalabalığın alışverişi arzulanan düzeye ulaştırmadığı görüşünde. “Satış var, kar yok” gerçeği tüm çıplaklığıyla kendini gösteriyor. Satışlar, kampanyalarla biraz hareketlense de arzulanan ve alışılan kazanç yok. Dünya ticareti 30 yılın en kötü sezonu geçiriyor.Noel mevsimi geçtikten sonra bu daha açık biçimde görünecek gibi.
TÜKETİCİ VATANPERVERLİĞİ Mİ?
Arz cephesinde yapılabilecek herşey fazlasıyla yapılıyor. Hatta, ülkemizde sanayiciler hükümet üyeleri tarafından vatanperverliğe davet edildi. Artık beklenen, tüketicinin görevini yerine getirmesi; vatanperverlik bilinciyle alışverişe gitmesi, harcama yapması ve tüketimde bulunması. Fransa, “ekonomik vatanperverlik”, İtalya “yerli malı kullan” sloganlarıyla bu konuda öncü ülkeler arasında yer aldılar. Ülke içinde üretilen malların özellikle tüketilmesi konusunda dikkat çekici ve farkındalık yaratıcı girişimler birbirini izliyor. “Tüketiciler, ülkenin size ihtiyacı var” türündeki ikna edici mesajlar birbirini izliyor.
Öte yandan, alışveriş yaparken elleri torbalarla dolu tüketiciler, çevredekilerin bakışlarından rahatsızlık duyduklarını ve alışverişlerini gizli biçimde yapmayı tercih ettiklerini açıklıyorlar. Bu durum, hiç şüphesiz internetten satışların artmasına neden olabilecektir. krizin yoğun yaşandığı yerlerde lüks ve pahalı yerlerde görünmek, alışveriş yapmak, yemek yemek, eğlenmek pek de iyi karşılanmayan bir durum. Mağaza ve marka isimleri taşıyan torbaların yerine geri dönüşümden kazanılmış torbaların kullanılması hızla artıyor. Herkesin daha fazla duyarlı ve sorumlu olması gerektiği gerçeği büyük bir hızla toplumda yayılıyor. Tüm bunlara rağmen, bu güne kadar pek de yeterli bir sonuç alındığı söylenemez.
TÜKETİCİ RESMİN NERESİNDE?
Dikkat edilmesi gereken noktaların başında, tüm bu çalışmaların ve etkinliklerin hep şirketler tarafından tasarlanıp, şirketler tarafından tek yönlü olarak gerçekleştirildiğidir. Tüketici, böyle bir kriz döneminde bile edilgen, istenildiği gibi yönlendirilebilecek bir kitle olarak görülüyor. İşletmeler, sadece ekonomik yararları ön plana çıkartarak, tüketiciyi yönetip, yönlendirebilecekleri anlayışından vaz geçmiyorlar. Tüketicilerin, hep fazla ödeyerek mi geçirdim yaşamı mı? Üreticiler yine kendi ihtiyaçlarını bana sunuyorlar türündeki algılamaları yaygınlaşıyor ve netlik kazanmaya başlıyor. Tüketiciler, işletmelerin yapısal hatalarını ve seri kusurlarının bedelini ödemek istemiyor artık. Alışverişten ve tüketimden kaçınmaya başlayan tüketicilere verilen klasik tepki olarak gerçekleştirilen kampanyaların ve indirimler yüzdelerinin arttırılması hızla sınırlarına yaklaşmakta ve fazla işe yaramamaktadır. Sonuçta, tüketicilerin sadece akılcı ve çıkarcı olarak karar vermediği, aynı zamanda duygularıyla da kararlarını verdiği gerçeği kendini göstermekte.
Halbuki değişen ve hızla dönüşen günümüzde çıkarların karşılıklı gözetildiği ve buna bağlı olarak da sorumlulukların karşılıklı yerine getirildiği, işbirliğine dayalı bir ticaret ve iş anlayışı hakim. Tüketiciler daha insancıl, çevreye daha duyarlı, dünyaya daha saygılı bir ticaret ortamında kendilerine düşen rolü etkin ve demokratik bir güç olarak kullanmak istiyorlar.
Kriz süreci ile birlikte başlayan değişim ve dönüşüm, yeni denemeler ve seçeneklerden çok daha fazlasını gerektiriyor. Finansal ve ekonomik krize çözüm, insan, çevre ve küresel ısınma krizleriyle aynı çizgide gidiyor. Doğal sermaye ile insan sermayesinin birlikte düşünülmesini içeren değişiklikleri dikkate almaz ve zihinsel bir değişimi ve dönüşümü gerçekleştiremezsek, uygulanacak ekonomik ve finansal çözümler sürdürülebilir olmayacak ve korkarım ki krizler her türlüsüyle kendini sık sık tekrarlayacaktır.