2009 seçimleri mitinglerin öne çıktığı seçimlerdi. En çok miting yapan Erdoğan da medya temsili en yüksek lider oldu. Liderlerin miting performanslarına bakarak seçimlerin genel seçim havasında geçtiği konuşuldu. Sonuçlara bakınca durum öyle değil, adaylara göre oy kaymalarının yaşandığı görüldü.
“Genel seçimmiş gibi” yanılsaması ise kampanya lokomotiflerinin liderler olmasıydı. Liderleri öne çıkaran ise miting konuşmalarıydı. Liderlerin birbirleriyle, meydandaki halkla etkileşiminden doğan manzaralar yer etti aklımızda.
Mitinglerin bugünlerdeki cazibesi iki noktadan kaynaklanıyor: Birincisi medyanın dar alanına sıkışmış siyaseti sokağa taşımak, ikincisi de mitinglerdeki söz düellosuyla yeniden medyada yer bulmak. Mitingler bu iki yönlü işleyişi sağlıyor.
“2009 seçim kampanyasından aklınızda ne kaldı?” diye sorsanız insanlara, “liderlerin atışması” olur yanıtları.
Siyasetçilerin meydanlarda insan yığınına neden olması yüzlerce yıldır sürüyor. Bugün de tüm teknolojik gelişmelere rağmen durum değişmiyor.
Mitingler aslında yüz yüze iletişimin uzantısı. Halk siyasetçinin “medyatik bir karakter” mi, yoksa kendileri gibi bir insan mı olduğunu görmek için alanlara yığılıyor.
Arada ekran yok. Gazete kağıdı yok. Onlar liderin konuşma yapacağı kürsüye yakın yerde toplanıyor. Geriye doğru gittikçe lidere duyulan ilgi taşıma kalabalıklara bırakıyor yerini. Meydanın en dışında da “burada ne oluyor”cular birikiyor.
Bir yanıyla aracısız iletişim, bir yanıyla liderlik becerilerinin test alanı, bir yanıyla “gösteri.” İki yönlü bir gösteri ama: Gösterinin aktörü lider, konuşmaya tepki verenler ise kalabalık. Ama o kadar. Mitinge katılanların o partiye veya lidere oy vereceğini beklemek ise saçmalık.
Başbakan Erdoğan en çok miting yapan, en çok il dolaşan lider oldu yine. Miting performansı genelde iyi, ses tonu ise üst perdedendi. Gittiği her meydan doluyordu. Kalabalığa bakıp “ben liderim” ruh halinin keyfini sürüyordu.
Kalabalığın bir yerden bir yere taşıma olmasının önemi yoktu. Oy verip vermemesinin de… Yeter ki kalabalık olsundu. Öyle de oldu. Mitinge gittiği yerlerin yarısına yakınından eli boş döndü.
CHP ve MHP liderleri ise “hiç miting yapmadı” denmesinden çekinircesine az bulundular meydanlarda.
Başbakan yorulduğuyla kaldı. Yorulması da doğaldı. Bir parti düşünün ki bütün seçim kampanyasını yalnızca lider taşıyor. Vitrine konan “ürün” yalnızca liderin, Erdoğan’ın kendisi.
Mitinglere bu ilgi kampanyaların yetersizliğini de gösterdi. Kriz ortamında seçime gidiliyor olduğunu analiz edemeyen, birbirine benzer, el yordamı hazırlanan kampanya içerikleri sıkıcıydı. Seçmenin son haftalarda ortaya çıkan “kimlik numarası” krizine rağmen siyasete katılma direnci kampanyaların başarısızlığını geri plana itti.
Ne başarılı bir strateji ne de akılda kalacak bir slogan vardı. Kampanyalara onca para harcanmadan da bu seçimler benzer sonuçlarla biterdi zaten.
Profesyonelleşmede bir arpa boyu yol gitmişiz işte.
Ekranlarda kavga etmek ve reklam panolarındaki plastik gülümsemelerle özetlenen siyasete batmıştı adaylar. Birbirine benzer aday imajlarından seçmen yine kendi kafasındakini seçti. Hayata dokunmayan, spor yapmayan, kültürel etkinliğe katılmayan, ailesi olmayan robotik adaylarla yönetilecek bu ülke yine.
(www.haberturk.com)