Ülkelerin dış politika aracı olarak kullandıkları iki önemli unsur var; Sert ve yumuşak güç.
Sert güç bildiğimiz silah ve asker gücü, yumuşak güç ise ülkenin kültür, sanat, spor gibi sosyal hayat alanlarında entelektüel anlamda ürettiği değerlerin tümü…
Küreselleşme çağında sert güç yerini hızla yumuşak güce bırakıyor.
Bir ülkeyi/bölgeyi güdümünüz altına almak, yönlendirmek, istediklerinizi yaptırmak için silahla işgal etmeye, yüzbinlerce askerinizi bölgeye yığmaya, yıllar sürecek bir savaşa girişmeye gerek kalmıyor. Sert gücün yaptıklarından daha fazlasını yumuşak güç artık yapabiliyor; Kültürel üretimler, sinema, müzik, televizyon dizileri, gazeteler, dergiler vs. aracılığıyla aktarılan enformasyon ile toplumlar rahatlıkla yönlendirilebiliyor, etki altına alınabiliyor.
Sert güce duyulan tepkinin benzeri, yumuşak güce karşı gösterilmiyor. Yumuşak güç, mesajını iyi ambalajladığı için hedef kitlesine kolaylıkla ulaşabiliyor, amacını gerçekleştirebiliyor.
Türkiye, dış politika araçları arasından yumuşak gücünü ön plana çıkarmayı, ürettiği kültürel ürünlerden, sanatsal etkinliklerden, sportif imkanlardan yararlanmayı nedense düşünmüyor.
Oysa uluslar arası ilişkilerin doğası hızla değişiyor, ülkelerin ve toplumların birbirleriyle kurdukları ilişkilerin boyutları ve nitelikleri farklılaşıyor. Bilişim ve iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişme, bildiğimiz tüm iletişim ve etkileşim kalıplarını kırdı, bambaşka bir iletişim düzeni ve coğrafyası çıktı ortaya…
İletişim teknolojilerindeki hızlı değişme toplumların algılamaları üzerinde de önemli değişmelere yol açtı. Kitle iletişim araçlarının toplumları yönlendirme güçleri arttı, medyayı kullanarak kamuoyunu etkileme, yönlendirme olanakları eskiye oranla daha da çoğaldı.
Günümüzde “kamu diplomasisi” her ülke için çok önemli bir hale geldi. Uluslar arası arenada haklı olmanız artık yetmiyor; Haklılığınızı en güzel şekilde ve en doğru araçlarla anlatmanız ve dünya kamuoyunu ikna etmeniz gerekiyor.
Tezlerinizi sürekli doğru platformlarda seslendirmeniz, dünya kamuoyuna etki edecek iletişim araçlarını kullanmanız, mesajınızı etkili tasarlamanız ve kamu diplomasisini stratejik bir plan çerçevesinde yürütmeniz başarılı sonuçlar elde edebilmeniz için şart.
Kamu diplomasisinin oluşturulması ve yürütülmesi sadece Dışişleri Bakanlığı’na havale edilmemeli; başta Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hükümet ve Cumhurbaşkanlığı makamı olmak üzere tüm etkili ve yetkili kuruluşlar ülkemizin uluslar arası arenada söz sahibi olabilmesinin yolunu açacak kamu diplomasisini öncelikli görevleri arasına almalı, yumuşak gücümüzü pekiştirecek uygulamalara destek vermelidir.
Biz kendimizi anlatmasını beceremezsek, haklı davalarımızda bile dünya kamuoyunu yeterince ikna edemezsek, kimseden bizi anlamaları için özel gayret sarfetmelerini beklemeyelim.
Oyunu kuralına göre oynayalım, çağın getirdiği olanaklardan yararlanalım, iletişimin uluslar arası ilişkilerin merkezine oturduğunun da artık farkına varalım.