Türkiye’nin dış politikasının ana parametresini “çok boyutluluk” oluşturuyor. Bu yeni konsept, Türkiye’nin öncelikle bölgesindeki tüm aktörlerle yakın ilişki kurmasını, tüm sorunlarla da yüzleşmesini öngörüyor. Çok boyutlu bir dış politika perspektifi; siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal işbirliklerinin de kapısını aralıyor aynı zamanda, dış politika kazanımlarının ülkenin gelişimine hizmet etmesine yardımcı oluyor.
Türkiye’nin öncelikle kendi bölgesindeki ülkelerle ve uluslararası kuruluşlarla iyi ilişkiler geliştirmesi, sonra dünyanın önemli güç merkezleriyle yeni işbirlikleri için zemin yoklaması, imkan bulursa çıkarını gözetecek anlaşmalar imzalaması, “bölgesel güç” olma hedefine hizmet edecek gelişmelerdir.
Ancak mevcut perspektifin ve uygulamaların Türkiye’yi “bölgesel güç” yapmaya yetmeyeceğini de bilmek gerekir.
Bölgesel güç olma hedefini yalnızca dış politika uygulamalarıyla gerçekleştirebilmek mevcut küresel sistem bağlamında ne yazık ki mümkün değildir. Mutlaka dış politikanın, çok sağlam bir iç politika, güçlü bir ekonomi, kuvvetli bir sosyal yapı ve toplumsal barış ile desteklenmesi zorunludur. Özellikle ekonomide dış ticaret açığı, bütçe açığı ve ağır borçlanma kamburlarından kurtulunmalıdır. Ayrıca siyasi istikrarın sağlanması, adaletli gelir dağılımının tesisi, reel ekonominin hayata geçirilmesi, üretimin teşvik edilmesi ve artırılması, tarımın, sanayinin desteklenmesi öncelikle yapılması gerekenlerin başında yer almaktadır.
Dış politikada etkili, saygın ve sözü dinlenir bir ülke olmanın yolu, ekonomisi, siyaseti, toplumu ile güçlü bir ülke olmaktan geçmektedir.
Türkiye “büyük” bir ülkedir.
Ama “güçlü” bir görüntü verememektedir.
Türkiye büyüklüğünü, güç ile perçinlemeyi, “büyük bir güç” haline gelmeyi hedeflemelidir.
Bunun yolu da hamasetten değil; çalışmaktan, üretmekten, kalkınmaktan, ülke ve toplum olarak gerçek bir güç olmaktan geçmektedir.
Türkiye’nin bu potansiyeli vardır.
Ülke olarak kaynakları yeterlidir. Bu kaynakları harekete geçirecek, güce dönüştürecek potansiyel insan kaynağı da mevcuttur.
İhtiyaç olan sadece bu planlamayı yapacak, imkanları harekete geçirecek, ülkenin ufkunu açacak, geleceğini yönetecek paradigmaya sahip yönetim anlayışının güçlendirilmesidir.
“Büyük” olduğumuz için değil, ancak “güçlü” olduğumuz için bölgesel güç olabiliriz.
“Güçlü” olmanın yolu da çalışmaktan, üretmekten, ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmekten, toplumsal barışı sağlamaktan, demokratik hukuk devletini inşa etmekten geçiyor. Bunları yapmadan “büyüklüğümüz” ile övünmeye devam edersek, moral değerler bizi bir yere kadar taşır.