Siyasal İletişim, ülkemizde çok az bilinen ama fonksiyonları ve üstlendiği görevler itibariyle stratejik değere sahip önemli bir kavram. Türkiye’de siyasal iletişim olgusundan haberdar olanların çoğu da, bu kavramı yalnızca siyasi partiler ve seçimlerle ilgili sanırlar.
Oysa siyasal iletişim, devlet yönetiminde ve ülke sorunlarının çözümünde kullanılabilecek, üstün niteliklere sahip, ileri uzmanlık bilgisi gerektiren, sorun çözme yeteneği bulunan bir kavramdır.
Siyasal iletişim “birbirini anlama ve anlatma” temelinde yükselir.
Demokrasi kültürünün oluşmasında ve toplumda yerleşmesinde siyasal iletişimin ikna etme, anlama ve anlatma fonksiyonlarına önemli görevler düşer.
***
Türkiye’nin sorunu “toplumun birbirini anlamaması”, ülkeyi yönetenlerin de kendilerini/yapmak istediklerini/niçin yapacaklarını/ yapacaklarının sonuçlarının neler olacağını topluma “anlatamaması”dır.
Toplumun birbirini anlamamasının sonuçları her zaman acı olmuştur: Ayrışma, ötekileştirme, farklılıklara tahammül edememe gibi olumsuzlukları beraberinde getirmiştir. Bireysel özgürlükler çeşitli tehditlerle karşı karşıya kalmış, kendisini güçlü hisseden toplumun bir kesiminin diğerleri üzerindeki baskı ve hegemonyası artmış, yasakçı anlayış hortlamıştır. Hatta toplumun birbirini anlamamasının şiddete varan sonuçlar doğurması da kaçınılmaz olmuştur.
Ülkeyi yönetenlerin toplumla sağlıklı iletişim kuramamaları, yaptıklarını ve yapmak istediklerini doğru bir şekilde anlamamaları sonucunda ise ülkede hoşnutsuzluk, belirsizlik, huzursuzluk ortamının oluşması kaçınılmazdır. Karar vericiler kendilerini ifade edemezlerse, yaptıklarını/yapacaklarını anlatamazlarsa oluşan bu boşluk mutlaka birileri tarafından doldurulacaktır. Bu birilerinin ülkemizin iyiliğini istemeyen kişiler/gruplar/ülkeler olacağını vurgulamaya herhalde gerek yoktur.
***
Küreselleşme sürecinin yaygınlaşması ve iletişim araçlarının toplumsal etkilerinin artmasıyla birlikte, medya ve kamuoyu kavramları çok önemli hale geldi. Kamuoyunun inşa edilmesinde, yönlendirilmesinde ve yönetilmesinde kitle iletişim araçları birincil rolü üstlendi.
Bu arada bir başka kavram da önemini hissettirdi: İkna…
Kamuoyunu ikna etmek, kendinizi doğru anlatmakla eşdeğer bir nitelik kazandı.
***
Türkiye özeline baktığımızda görünen tablo şu: Toplum olarak birbirimizi anlamıyoruz, anlamak için de gayret sarfetmiyoruz. Ülkeyi yönetenler de kendilerini ve yaptıklarını/yapmak istediklerini topluma anlatamıyorlar.
Bu tablonun ortaya çıkardığı acı gerçek de şu: Birbirini anlamayan bireyler, toplumsal bir güç olamıyorlar. Toplumun ortak sorunlarının (terör, işsizlik, yoksulluk vs.) çözümünde ortak aklı harekete geçiremiyorlar. Aynı hedefe birlikte yürümeyi başaramıyorlar. Bir arada huzur, mutluluk ve barış içinde yaşayabilecekleri bir ortam oluşturamıyorlar.
Ülkeyi yönetenler de, kamuoyunu ikna edemedikleri, dertlerini anlatamadıkları için toplumla sağlıklı bir iletişim köprüsü kuramıyorlar. Yöneticiler ile yönetilenler arasında bariyerler oluşuyor. Bu bariyerlerin sayısının artması toplumdaki endişeyi, kaygıyı, umutsuzluğu besliyor; yönetenlerin de sorunları çözmekte zorlanmalarından kaynaklanan kaygılarını artırıyor.
Türkiye’de yönetenler ile yönetilenler arasında yaşanan iletişim kopukluğuna, toplumsal huzursuzluğa, geleceğe yönelik endişelere karşı siyasal iletişimin söyleyecek sözü, hayata geçirecek stratejik yol haritaları var. Yeter ki; siyasal iletişime ülke yönetiminde rol verilsin, siyasal iletişim felsefesi ülke yönetiminin bir parçası haline getirilsin.