Yrd. Doç. Dr. Abdullah Özkan
Siyasal İletişim Enstitüsü Direktörü
Geç de olsa Türkiye nihayet şunu anladı: Demokratik bir sistem kurmadan hiçbir alanda uzun vadeli başarılı olunamıyor. Ekmek de, adalet de, özgürlük de demokratik bir ortama ihtiyaç duyuyor. Bir arada yaşabilme becerisi, barış ve huzurun tesisi de toplumun demokratikleşmesiyle paralel ilerliyor. Demokrasi konusunda Türkiye’nin birtakım eksiklikleri var: Ama önemli olan bu eksikliklerin farkedilerek doğrusunu yapma iradesinin ortaya konulabilmesi…
Kararlı siyasi irade ve kadro
Türkiye, herşeyden önce demokratikleşmenin kararlı bir siyasi irade gerektirdiğini bilmelidir. Böyle bir siyasi irade ve kadro, demokratikleşmeye direnen güçlerle mücadeleyi göze alabilmelidir. Bu mücadeleye girecek siyasi irade ve kadro da öncelikle kendi içinde demokrasiyi kurmalı, hakim kılmalıdır.
Ve tabii halk… Halk demokratikleşme yönünde karşı konulamaz yoğunlukta bir talep göstermeli, iradesini ortaya koymalı, siyasi oteriteyi ve siyasi kadroyu bu talebini karşılamaya mecbur ve mahkum etmelidir. Türkiye’nin demokratikleşme konusunda geri kalmasının nedenlerinden biri siyasi irade ve kadro eksikliği ise ikinci önemli nedeni halkın bu yöndeki talebinin eksikliği ve zayıflığıdır. Askeri darbelere boyun eğen, cuntanın yaptığı anayasayı sesini çıkarmadan onaylayan halkın, mevcut antidemokratik tablodaki payı büyüktür. Antidemokratik tablonun değişmesi için önemli fırsatlar sunan seçimlerde halkın değişimden, yenilikten, ilerlemeden yana değil de mevcut statükoyu korumaktan yana oy kullanması, kendi günlük çıkarını önemsemesi de manidardır.
Anahtar kelime: “Toplumsal uzlaşma…”
İleri demokrasi için Türkiye’ye lazım olan bir başka husus da toplumsal uzlaşma… Türkiye’de yaşayan herkes, bu ülkenin sahibi. Eşit haklara sahibiz, kimsenin diğerinden üstünlüğü ve imtiyazı yok. Kimsenin de kendi fikrini, görüşünü, düşüncesini bir başkasına dayatma hakkı yok. Farklılıklara tahammül etmeyi, başkasını olduğu gibi kabullenmeyi öğrenmek zorundayız. İleri demokrasi kutuplaşarak, ayrışarak, ötekileştirerek kurulamaz. Türkiye toplumsal farklılıkları öne çıkarmayı bırakıp, toplumun üzerinde uzlaştığı ortak noktalarına daha fazla vurgu yapmalı, konsensüs sağladığı konuları çoğaltmalıdır.
Demokratikleşme için toplumsal mutabakat ve farklılıklarımızla bir arada yaşamayı öğrenmek kaçınılmazdır. Türkiye’de demokrasinin en temel eksiklerinden biri, mutabakat eksikliği ve birbirimize karşı olan hoşgörü ve sevgi yoksunluğudur. Nedense, çoğumuz bir başkasını olduğu gibi kabullenmeye çalışmıyor, ya kendimize benzetmeye gayret ediyoruz ya da değiştirmeye… Yani “bir başkası” olmaya zorluyoruz. Bunu da demokrasi adına yapıyor, “doğru yaptığımızı” sanıyoruz… Oysa demokrasinin aynı zamanda bir “tahammül rejimi” olduğunu unutuyoruz.
“Sivil ve özgürlükçü Anayasa”
İleri demokrasinin en temel koşulu elbette toplumsal uzlaşmayla hazırlanmış sivil ve özgürlükçü bir anayasadır. Türkiye ne yazık ki şimdiye kadar böyle bir metin hazırlamayı başaramamıştır. Siyasal istikrarın sağlandığı tek parti iktidarında dahi bunu yapmak mümkün olamamış, ancak birtakım değişikliklerle anayasa “tamir edilmeye” çalışılmıştır. Bu küçük tamirat yapılırken bile Türkiye tam ortasından ikiye bölünmüş, toplumun neredeyse yarısı demokratikleşme çabalarına karşı duran bir tutum sergilemiştir. Toplumsal uzlaşma gerektiren demokratikleşme konusunda ortak bir uzlaşma noktası bulamayan Türkiye’nin, özgür ve sivil bir anayasa yapabilme imkanı da mevcut koşullarda giderek zora girmektedir.
Sivil, toplumun sesini ve rengini taşıyan, farklılıkları gözeten, özgürlükçü bir anayasa olmadan da ileri demokrasiden söz edilemez. Türkiye’nin Avrupa Birliği perspektifi de, komşularla sıfır sorun politikası da, Osmanlı Milletler Topluluğu vizyonu da, bölgesel güç olma iddiası da, küresel aktör olma hayali de; eğer ileri demokrasi tesis edilemez ise hayalden öteye gidemez.
“Örgütlü Toplum”
Türkiye ileri demokrasiye kavuşmak istiyorsa mutlaka kitlelerin örgütlenmesi için uygun zeminler hazırlamalı, örgütlü grupların her düzeyde yönetime katılmasının önünü açmalıdır. Örgütlü toplum, kendi hakkının, hukukunun takipçisidir. Kamu yöneticilerini denetleyecek, eksiklikleri ortaya çıkartacak, daha iyisinin yapılması için yol gösterecek mekanizma oluşturulursa, siyasi ahlaka uymayan pek çok davranışın önüne geçilebileceği gibi daha şeffaf ve verimli bir çalışma da ortaya konulabilecektir.
Toplumun örgütlenmesi aynı zamanda yerel siyasetin yaygınlaşmasını ve etkinliğini artıracak, kadınların ve gençlerin siyasette daha fazla söz sahibi olmasını da sağlayacaktır. Kitleler kendi fikir ve inançları etrafında örgütlenirlerse, hiçbir kısıtlamaya ve yasaklamaya maruz kalmadan kendilerini ifade edebilirlerse, özgürlüğün lezzetini tadarlarsa, ortaya çıkacak güçbirliği ve sinerjiden Türkiye’nin gelecek vizyonu için çok yararlı yol haritaları elde edilebilir. Türkiye’de ileri bir demokrasinin kurulabilmesi için kuvvetler ayrılığı ilkesi tam manasıyla hayata geçirilmeli; yasama, yürütme ve yargı erkleri demokratik denetimle pekiştirilmelidir.
Medyaya düşen görev
Türkiye’de demokrasi kültürünün artması ve demokrasinin kurumsallaşması için medyaya da önemli görevler düşmektedir. Kamu gözcülüğü yerine, siyasal elitlerin ya da çıkar gruplarının gözcülüğünü/sözcülüğünü yapan medya yapılanmaları, demokratik toplumlar için büyük tehlikedir. Kamuoyunu bilgilendirme görevi bulunan medya, yaptığı haber ve yorumlarla aynı zamanda kamuoyu kanaatlerini de oluşturuyor. Medya eğer toplumu hukuk, adalet, eşitlik, insan hakları gibi evrensel değerler perspektifinde bilgilendirme ve yönlendirme görevi yaparsa, ileri demokrasi için çok stratejik bir katkı sağlamış olur. Ama bunların yerine toplumsal ayrışmayı körükleyen, ideolojik ve yandaş yayınlar yapmayı seçerse, demokratikleşmenin önündeki en büyük engellerden biri haline gelir.
Sivil Topum ve Ekonomi
İleri demokrasinin en hayati unsurlarından biri de sivil toplum… Dernekler, sendikalar, vakıflar, üniversiteler mutlaka ülke sorunlarına duyarlı olma vizyonuna sahip olmalı, kendi ideolojik bakış açılarını aşarak uzlaşmacı ve hoşgörülü davranmayı başarmalıdır. Böyle bir anlayış, ileri demokrasinin tesisinde gerekli olan toplumsal barış için çok büyük bir değer taşımaktadır. Demokrasinin yerleşmesini engelleyen ve halkın demokrasiye olan bağlılığını azaltan etkenlerin başında yer alan ekonomik zorlukların giderilmesi de, ileri demokrasiye kavuşmak için gerekli olan temel şartlardan birisidir.
Refah düzeyi düşük, geçim sıkıntısı çeken, aç ve açıkta olan insanlar, demokrasi taleplerini seslendiremeyeceği gibi demokrasinin gelişmesi için çaba da harcayamayacaktır. Demokrasi ile kalkınma arasında doğrudan bir ilişki vardır. Ekonomik bakımdan gelişmiş ülkelerin hemen hepsinin istikrarlı bir demokrasiye de sahip oldukları gerçektir. Aynı zamanda demokrasisi sıkça kesintiye uğrayan ülkelerin hemen hepsinin de ekonomik açıdan çok geri kalmış, gelişmemiş oldukları da başka bir gerçektir.
Demokrasi anlayışının gelişmesi için eğitim de şart. Eğitim ve öğretim kurumlarında demokrasi kavramına daha fazla yer verilmesi, bireylerin çok daha küçük yaştan itibaren bu yönde eğitilmesi toplumun zihninin hazırlanması açısından yararlı olacaktır.
Sevgi ve saygı olmadan, olmaz!
Bütün bu yapılması gereken ödevlerin yanı sıra belki de en önemlisi, kaybettiğimiz sevgiyi ve saygıyı yeniden toplum olarak nasıl inşa edeceğimiz sorusudur.
İleri bir demokrasi için kağıt üzerinde bütün gerekli düzenlemeleri yapabilir, tüm koşullarını yerine getirebiliriz.
Ama birbirimizi sevmedikçe ve birbirimize saygı göstermedikçe; içinde huzur, barış, kardeşlik, adalet olan demokratik bir toplum olamayız.
Türkiye’nin ileri demokrasiye kavuşması için kafa yoran herkesin toplumun çimentosu olan sevgi ve saygıyı yeniden hayatımıza kazandırmak için çaba harcaması kaçınılmazdır.