Pazarlama iletişiminin önde gelen yayın organlarından Marketing Türkiye, son sayısında partilerin seçim kampanyaları ile ilgili geniş kapsamlı bir dosya hazırladı. Siyasal İletişim Enstitüsü Direktörü Yrd. Doç. Dr. Abdullah Özkan’da dosya kapsamında derginin sorularını cevaplandırdı. İlginize sunuyoruz:
Marketing Türkiye- 2011 seçimleri öncesinde siyasal partilerin (Ak Parti, CHP, MHP ve BDP) yürüttükleri siyasal iletişim faaliyetlerini değerlendirir misiniz?
Abdullah Özkan – Türkiye’de siyasi partiler ne yazık ki çoğunlukla “seçim dönemlerinde” siyasal iletişim uygulamalarına başvuruyorlar. Bunun en önemli nedeni, siyasi partilerimizin siyasal iletişimin önemini hâlâ kavrayamamış olmaları… Sürekli, düzenli ve istikrarlı siyasal iletişim uygulamalarının daha etkili sonuçlar doğuracağının farkında değiller. Zaten seçim dönemlerinde yaptıkları siyasal iletişim faaliyetlerinin sonuçlarını da ölçmedikleri için, neyi yanlış, neyi doğru yaptıkları hakkında da siyasi partilerimiz tam bir bilgi sahibi değiller. Çoğunlukla el yordamıyla yapıyorlar, alışageldikleri gibi hareket ediyorlar, bir seçim dönemi bittikten sonra dönüp genel bir muhasebe yapmıyorlar, eksikliklerini görmüyorlar, bir daha aynı yanlışı yapmamak için gerekli dersleri çıkarmıyorlar. Siyasi partilerin rutin parti toplantılarını, propagandaya yönelik faaliyetlerini, medya üzerinden ülke sorunlarına ilişkin verdikleri mesajları etkili siyasal iletişim uygulamaları olarak görmüyorum. Bunları siyasal iletişim çerçevesinin içine sokmayı da doğru bulmuyorum. Siyasal iletişim uygulamalarının mutlaka planlanması, stratejilerinin oluşturulması, taktiklerinin belirlenmesi ve doğru uygulanarak sonuçlarının ölçülmesi gerektiğine inanıyorum.
* Sizce TV reklamları da göz önünde bulundurularak seçimler öncesi hangi partinin kampanyası daha başarılı?
-Seçim kampanyalarında iki şeye bakmak gerekir: Siyasi partiler NE söylüyorlar ve NASIL söylüyorlar? NASIL söyledikleri; mesajın hangi iletişim araçlarıyla hedef kitleye iletildiği ile ilgilidir. NE ise, siyasi partinin mesajının içeriğine vurgu yapar.
***
AK Parti, seçim kampanyasını “iktidar olma tarzı” üzerine kurgulamış; İktidar olmanın avantajını ve imkanlarını seçim kampanyasında kullanıyor, sürekli icraatlarına vurgu yapıyor, yeniden iktidar olması halinde daha iyisini yapacağı vaadinde bulunuyor. “Siyasal istikrar” AK Parti’nin kampanyasının odak noktasını oluşturuyor. Uzak bir hedef olarak ortaya koyduğu 2023 vizyonu ile seçmene istikrarın önemini anlatmaya çalışıyor. AK Parti’den daha ikna edici ve “toplumsal kaygıları giderici” mesajlar içeren bir seçim kampanyası beklenebilirdi. Toplumsal uzlaşmaya, farklılıkların temsiline, özgürlüklerin tesisine çok daha fazla vurgu yapılabilirdi. AK Parti bu seçim kampanyasıyla geçen seçimde oy aldığı seçmenleri koruyacaktır. Genel Başkan Erdoğan’ın söylemleri ve son günlerde yaşanan siyaset mühendisliği nedeniyle, MHP ve diğer küçük sağ partilerden de önemli miktarda oyun AK Parti’ye kayması beklenebilir. AK Parti’nin seçim kampanyasında en başarılı olduğu nokta; “NASIL” söylediğidir. Açık havayı, yazılı ve görsel basını, sosyal medyayı en etkili kullanan parti olan AK Parti, iktidar olmanın ve yüksek seçim bütçesinin avantajıyla da diğer partilerin önüne geçiyor.
***
CHP; bu seçimlerde NE söylediğini çok daha açık şekilde anlatıyor. Seçmeni doğrudan ilgilendiren, ekonomik nitelik taşıyan vaatleri seçmende karşılık buluyor. “Herkes için CHP” sloganı başarılı; ama söylemlerle bunun içinin de doldurulması gerekir. Laiklik vurgusunun azaldığı bu seçim kampanyasında halkın sorunlarının daha geniş yer bulması dikkat çekiyor. CHP; mesajını seçmenlere “NASIL” ileteceği ile ilgili geçen seçime göre mesafe almış gözüküyor. Televizyon etkili kullanılıyor, açık havada dikkat çekiyor. Halkın sorunlarını yansıtan afişler, broşürler, ilanlar, filmler CHP’nin kurumsal kimliği ile daha fazla örtüşüyor.
***
MHP; “Ses ver Türkiye” sloganıyla seçmenin karşısına çıkıyor. “Karar anı” ifadesiyle seçmenin bir yol ayrımında olduğunu, kritik bir süreçten geçildiğini ifade ediyor. Seçmene önemli sorumluluklar yüklüyor, verdiği oyun önemine vurgu yapıyor. MHP seçmenin endişe ve korkularına sesleniyor; bu kaygılarını gidermesi için sesine ses verilmesini istiyor. “Meydan okuma tarzı” bir siyasal iletişim stratejisi izliyor, seçim kampanyasında ekonomik ve siyasi sorunlar ön plana çıkartılıyor, ülkenin bölünme tehdidi ile karşı karşıya olduğuna vurgu yapılarak, özellikle kararsız seçmen üzerinde etkili olmak amaçlanıyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sosyal medyayı adeta sallayan “Püskevit” söylemini, siyasal iletişim açısından çok ilginç buluyorum. Bahçeli’nin kurgulamadan, doğaçlama olarak ortaya koyduğu bu söylemle, halkla daha da yakınlaştığına, sempati kazandığına, partisinin reklamını yaptığına, geniş kitlelerin dikkatini çektiğine inanıyorum. İşin içine biraz mizah da girince özellikle gençler üzerinde olumlu etkisinin olacağını değerlendiriyorum.
***
BDP; seçim kampanyasında yüz yüze iletişimi ve yerel medyayı etkili kullanıyor. Bağımsız adayları destekleyen parti, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemizdeki aşiret yapısını, etnik kimlik hassasiyetini ve geçmişte yapılan insan hakları ihlallerini seçim kampanyasının ana unsurları olarak görüyor. Yüz yüze iletişim ve kimlik siyasetinin seçmeni ikna etmede başarılı sonuçlar doğuracağı ifade edilebilir.
* 2011 Genel Seçimleri’nde partilerin yürüttükler kampanyalar dahilinde geçtiğimiz seçimlerden farklı olarak neler ön plana çıkıyor?
-Siyasi partilerimiz bu seçim döneminde de yine mitinglere ağırlık veriyorlar. Oysa mitinglerin seçmenin ikna edilmesindeki payı sanıldığından çok daha az… Bu kadar bütçenin, zamanın, enerjinin mitinglere ayrılması, iletişim çağına yakışmayan bir tutum… Ama partilerimiz “güçlü gözükmeye” çok istekliler, “meydanlara topladıkları kalabalıklarla oylarını ölçme” yönteminden vazgeçmiyorlar; mitinge gelen herkesin kendi partilerine oy vermeyeceğini bile bile…
2011 seçimlerini çok heyecansız ve coşkusuz buluyorum. Hatta seçime çok az zaman kalmasına rağmen ülkemizde neredeyse seçim havası bile yok denebilir! Liderlerin meydanlardaki atışmalarını saymazsak tabii… Seçim kampanyalarını çoğunlukla partilerin liderleri götürüyor. Lider dışında başka aktörlerin sahnede olmaması, yavanlığı ve sığlığı getiriyor beraberinde… Özgünlüğe, zekaya, sıra dışılığa pek kapı aralanmıyor. Bir de seçimden hangi partinin birinci olarak çıkacağı ile ilgili kamuoyunda oluşan genel kabul, seçim kampanyalarını da renksiz ve ruhsuz kılmaya yetiyor gibi geliyor bana…