Dr. Bahadır Kaleağası
Türk dış politikası çok eksenli uluslararası ortama uyum çabasında. Dış politikada ana yörünge değişmese de koordinatları çoğalıyor:
1- Bilgi ve doğa toplumu
Yeni binyılın ilk on yılında ülkeler arasındaki ticaret hacmi ikiye katlandı. Uluslararası sermaye yılda 1.5 trilyon dolara ulaşan bir hacimle dolaşıyor dünyayı. Turistler, akademisyenler, gazeteciler, girişimciler, şirket yöneticileri, sivil toplum temsilcileri, mevsimlik işçiler, bürokratlar, sporcular ve çeşitli nitelikteki göçmenlerin gezegen üzerindeki hareketliliğinde de muazzam bir artış var. İnternet ve sosyal iletişim ağları tüm küresel ekonomiyi dönüştürüyor. Teknoloji, toplum ve siyaseti değiştiriyor. Ayrıca ekonomik kalkınma ekolojik dengeleri zorlar hale geldi. İnsanlık, yepyeni enerji teknolojileri üretmeden aşamayacağı bir uygarlık sınırına dayandı. Kentsel düzenlemelerden elektrikli motora, güneş enerjisinden tarıma sektörüne uzanan bir yelpazede insanlığın yaşam stilleri yenileniyor.
2- Küreselleşmenin olumsuzlukları
Biyolojik, dijital, finansal ve terörist virüsler ABD ve AB gibi kalkınmış ülkelerin borçları, kalkınmakta olan ülkelerin gelir dağılımı bozuklukları, bankacılık sisteminin yapısallaşan sorunları, demokrasilerin sosyal politika ile vergi politikaları arasında tıkanmaları, diktatörlüklerin yolsuzluk transferleri ve savaşların maliyeti, finansal kriz dalgalarının küresel hareketini kolaylaştırıyor. Tüm bunların ötesinde, küresel yoksulluk önlenemiyor. Sağlıksız yaşayanlar, temiz su bulamayanlar ve okula gidemeyenlerle tablo iyice kararıyor.
3- Yerelleşme
Demokrasi olsun olmasın, dünyanın her köşesinde insanlar yerel ölçekteki sorunları, doğal ortamları, hakları ve gelecek projeleriyle daha fazla ilgililer. Küreselleşme yerelliği zayıflatmıyor. Aksine bölgesel, ulusal ve uluslararası boyutlarda karşılıklı etkileşim kanallarıyla güçlendiriyor.
4- Uluslar ötesi siyasetler
Ateşin düştüğünde yaktığı yer artık gezegenin bütünü. Son yüzyılın en önemli ekonomik krizi ile bu gerçek iyi anlaşıldı. Herkes birbirinin müşterisi, tedarikçisi, finansörü, işvereni, çalışanı, borçlusu ve alacaklısı. Ortak sorun ve çıkar alanları çeşitli: İklim değişikliği, uluslararası mali sistem, dünya ticareti, yoksullukla mücadele, teröre karşı işbirliği, kamu sağlığı, enerji, ulaştırma ve iletişim ağları…
5- Küresel ulus devlet
Ülkelerin temel güç kaynakları belli: Doğal kaynaklar, askeri güç, finans, teknoloji, demokratik istikrar, insan sermayesi ve ülke markası. Bu etkenlerin odağında esas olarak ulus devlet var. Ekonomik, siyasal, kültürel, her alanda demokratik toplumlar hükümetlerinden dünyada daha güçlü olmalarını sağlayacak hizmetleri talep etmekte. Otoriter rejimler ise halk etkisine giderek daha açık duruma geldiler. ‘Arap Baharı’ deneyimi veya Çin’in iç siyasal dengeleri bu yönde.
6- Demokrasi dalgaları
Demokrasi bir yönetim biçimi olarak özgürlükler, hukuk devleti, güvenlik ve etkin liderlik beklentileri arasında evrimine devam ediyor. Bazı ülkelerde zaman zaman otoriter demokrasi eğilimleri pekişiyor, demokratik ilkeleri zorluyor. Kiminde seçilmiş iktidarın kendi siyasal merkezinde güç yoğunlaşması için seferberliği gözlemleniyor. Demokrasi aynı zamanda ‘meritokrasi’yle (yetenek temelli yönetim) ‘mediokrasi’ (vasat, ortalama kişilerin yükseldiği yönetim) arasında dalgalı bir evrime devam ediyor.
7- G20 Gezegeni
Dünya nüfusunun yüzde 75’i, ekonomisinin yüzde 90’ı Türkiye dahil 20 ülkeye ait. Bunun içinde AB ve ABD arasındaki ekonomik ilişkiler halihazırda küresel düzenin temel direğini oluşturmakta. Washington-Brüksel hattında düzenli siyasal görüşmeler ve ekonomik mevzuatların birbirine yakınlaştırılması sistemi işliyor. Önümüzdeki dönemde bir ‘transatlantik ortak pazar’ hedefine doğru kurumsal atılımlar olası. ABD’nin maddi ve manevi açıdan hâlâ ‘özgür dünyanın lideri’ olabilecek güç kaynakları var. AB ise yarım milyarlık nüfus ile dünyanın en büyük gelişmiş pazarı, teknolojik ve finansal birikimi, şirket ve sosyal kültürü ile diğer bir lider. Fakat bu verilere rağmen dünyada iki yüzyıl süren Amerika-Avrupa’nın mutlak egemenliğinin sonuna gelindi. Yakın geleceğin tarihini öngörmekte zorlanmamız şaşırtıcı değil.
8- Yeni Batı
ABD ve AB dışında, Japonya, Güney Kore, Avustralya gibi piyasa ekonomisi ve demokrasi nitelikleri ön planda olan ülkelerden oluşan pusula ötesi bir ‘Yeni Batı’ var. Hızla kalkınan ülkeler arasında Türkiye, Brezilya, Güney Afrika, Arjantin, Meksika ve Hindistan gibi bazı ülkeler de Yeni Batı’ya farklı derecelerde yakın. Çin ve İslam dünyası ise hem kendi başlarına birer eksen hem de ticaret, yatırım, teknoloji, enerji kaynakları ilişkileri ile Yeni Batı ile iç içeler. Yeni Batı ne bir kutup, ne bir model. Giderek genişleyen, kendi içinde karmaşık çıkar ve etki eksenleri üreten bir dünya düzeni içindeyiz.
9- Çok eksenli uluslararası ilişkiler
Çok eksenli dünyaya uyum sürecindeki Türk dış politikasının ana yörüngesi de küresel: Balkanlar’dan Ortadoğu ve Ortaasya’ya uzanan Avrasya eksenindeki bölgesel etki alanları, AB hedefi, transatlantik ilişkiler, G20… Ayrıca, jeo-politiğin ötesinde, dış politikanın ‘insan odaklı’ olması gereken bir çağdayız. Artık ekonomik büyüme ve toplumsal kalkınma odaklı bir dış politika anlayışı ancak demokrasi ile bağdaşıyor. İhracat pazarları, kur politikası, enerji hatları, kamu ihaleleri, rekabet politikası, devlet yardımları, fikri mülkiyet hakları, teknolojik işbirliği ve ülke markası gibi konular dış politikanın önemli gündem maddesiler artık.
10- Türkiye’nin zamanı
Yeni binyılın ilk on yılında Türkiye’de demokrasi, ekonomi ve AB’ye mevzuat uyumu alanlarında önemli gelişmeler oldu. Fakat yetersiz. Çünkü küresel değişim, Avrupa’daki gelişmeler ve Türk toplumunun dinamizmi, Türk siyasetini aşmış durumda. AB hedefine doğru çok daha hızla ilerlemek olası. Avrupa ve dünyada yaşanan sorunları Türkiye için fırsata dönüştürmek olası. Bu yönde birçok başarılı politika uygulanmakta. Fakat daha iyi, daha hızlı olmak şart ve olası.
Türkiye son yirmi beş yılda çok değişti, ilerledi. Fakat demokrasi, ekoloji ve bilgi toplumu devrimi ile değişim Türkiye’ye daha iyi yerleşmedikçe, küresel yükseliş göreceli olarak zayıf kalır; Yeni Batı içinde etkisi törpülenir. Türkiye ilerlemeye devam eder, Ortadoğu’da daha etkili olur, fakat uluslararası fırsatları ve toplumun dinamizmini yeterince değerlendiremez. Bireylerin etnik, dinsel, cinsel ve kültürel özgürlükleri; hukuk devleti, kadın hakları devrimi, kültürel miras bilinci, özgüvenli ve çoğulcu bir ulusal kimlik, dünya kültürlerine açıklık…
Bu alanlarda çok daha ileri bir Türkiye, çok daha yaratıcı, girişimci ve rekabetçi bir ülke olur.
Ancak o zaman Türkiye 21. yüzyılda yükselir.