Prof. Dr. Osman ÖZSOY

Propaganda; bir fikrin her çeşit araçtan yararlanılarak hedef kitleye ulaştırılmasıdır. Propagandanın tarihi insanoğlunun tarihi kadar eskidir ve konuşmanın gelişimiyle birlikte başladığı kabul edilmektedir.

Fiziki güce başvurmadan insanları konuşma sayesinde ikna etmenin mümkün olması, insanları çok eskiden beri bu konuda bir çabaya sarf etmiştir. Denilebilir ki, propaganda aile ve toplum hayatının oluşması ile başlamış ve gittikçe gelişerek bugün büyük bir güç haline gelmiştir.

Propaganda, bireyler ve gruplar aracılığıyla diğer grupların kanılarını, görüşlerini ve davranışlarını iletişim araçlarını kullanarak propagandacının istekleri doğrultusunda etkileme, değiştirme veya kontrol altında tutmaya yönelik bilinçli bir davranıştır. Bu bağlamda bir eylemin propaganda sayılabilmesi için, kanı ve görüşleri denetlemeye yönelik bilinçli bir davranışın söz konusu olması gerekir.[1]

Bir Kavram Olarak Propaganda

Propagandanın ne olduğunu anlamak ve sınırlarını kavramak için onunla kastedilen şeyin ne olduğunun belirtilmesinde de fayda vardır. Propaganda denildiği zaman belki de aklımıza ilk gelen şey “yaymak” tır. Propaganda faaliyetini en iyi vasıflandıran şey onun bir takım fikir ve görüşleri yaymak fiili oluşudur.

Propaganda çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Latince “propagare” kelimesinden gelen propaganda, “bir filizin toprağa dikilerek yeni bitkiler elde edilmesi” anlamına da gelmektedir.

Propaganda en basit şekilde; “Bir kanaat veya aksiyona yardım ederek veya dayanarak kazanmak için harcanan sistematik bir çaba” olarak tanımlanmıştır.

Propaganda; “baskı ve tazyikten uzak vasıtalarla (başlıca semboller, vecizeler ve kıymetlerle, ihtilâflı meseleler karşısında muayyen bir kitlenin görüşünde ve gidişinde arzu edilen bir değişikliği yapmaya çalışmaktır” şeklindeki tarifin yanı sıra,[2]bir inanç, bir ideal veya bir iş ve teşebbüsten beklenen amacı elde etmek veya bunlar uğrunda bir dayanak kazanmak için sistemli bir surette yapılan etkidir” şeklinde de tarif edilmektedir.[3]

Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre propaganda, “Herhangi bir düşünceyi bir kanıyı yaymak ve ondan yana olanları çoğaltmak için söz, yazı ya da başka araçlarla yapılan etki” olarak tarif edilirken, Meydan Laroussse’de de, “Bir öğreti, düşünce, inancı ve benzerini başkalarına tanıtmak, benimsetmek amacını güden ve söz, yazı vb. araçlarla gerçekleştirilen eylem” olarak tarif edilir. Oxford Sözlüğü’nde ise, “Bir doktrin ya da uygulamayı yaymak için desteklemek ya da tasavvurda bulunmak” olarak açıklanır.

Filolojide propaganda, “yaymak, ekmek” kelimeleriyle açıklanmasına rağmen, en yaygın anlamıyla, “hakikati saklamak, tahrif etmek” şeklinde anlaşıla gelmiştir. Tarafları birbirinden soğutması, uzaklaştırması ve düşman etmesinden dolayı, insanlar propagandayı bu anlamıyla kabul etmeyi daha çok tercih etmişlerdir.

Propaganda bir doktrini yaymak, hedef millet veya kitleyi fikren kazanmak, karşı taraf zihin ve psikolojisini arzu edilen tesire tabi kılmak için teşkilâtlı ve devamlı surette telkinlerde bulunmak ve faaliyet göstermektir. Daha kısa bir tarifle propaganda; bir fikrin her çeşit vasıtadan istifade etmek suretiyle hedef kitleye telkin edilmesidir.

Bir başka kaynakta propaganda, “kamuoyunu etkilemek için gerçek, yarı gerçek ya da yalan bilgiler yaymada simgeler aracılığıyla bireylerin, grupların inançlarını, tutumlarını ya da eylemlerini etkileme yönünde gerçekleştirilen sistemli gayretlerin tümüne verilen addır” denilir.[4] Propaganda, anlamlı semboller ya da öyküler, söylentiler, haberler, resimler ve toplumsal iletişimin diğer biçimleriyle düşüncelerin denetimini ifade eder.

Neo klasikçiler propagandayı, “Psikolojinin sosyal bilimlere uygulanmasıdır” diye tanımlarken; Neo klasiğin karşısındakiler ise; “Belirli bir tezi ortaya koymak ve arzulanan orantıda toplumu teze bağlamak sanatıdır” şeklinde tarif ederler.[5]

Propagandayla ilgili yapılmış en geniş tanımlamalardan birisi de; “Bir memleketin iç ve dış politikasına dair herhangi bir davanın kazanılmasında rolü ve yardımı olacak şahıslar, zümreler ve kütlelere tesir yapabilecek faaliyetlere propaganda denir” şeklindeki tariftir.[6]

Propaganda ile ilgili tarif ne şekilde yapılırsa yapılsın, propaganda arzu edilen maksada erişmeyi kolaylaştırmak için, çeşitli vasıtalarla (söz, yazı, resim, radyo, televizyon, internet gibi) istenilen fikir ve kanaatlerin kamuoyuna nüfuz ettirilmesidir.[7]

Propagandanın Amacı

Propaganda, muayyen hedefler gözeterek ve bir takım vasıtaları kullanarak yapılan yayma fiilidir.[8]

Propagandanın amacı, kısaca şu şekilde tarif edilmektedir: “Fertleri, kabule zorunlu olmadıkları bir düşünceyi, istekleriyle kabule, yapmaya zorlanamayacakları bir hareketi istekleriyle yapmaya yöneltmektir.”

Görüldüğü gibi propagandanın sınırı nihayetsiz gibi görünmektedir. Bu amaçla her şeyi propaganda amacıyla kullanmak mümkün olduğu gibi, hemen her konuyu da propaganda amacıyla ele almak mümkündür. Harold D. Lasswell propagandanın amacını açıklarken, propagandayı “düşünce ve doktrinlerin kasıtlı olarak aşılanması girişimi” olarak tarif eder.[9]

Tarih boyunca propagandayı en sistemli kullanan liderlerin başında gelen Hitler, propagandacının amacını; “Propagandanın görevi, örgüt için taraftar toplamaktır. İkinci görevi yeni doktrini anlatmak ve benimsetmektir” şeklinde ifade ederken, bir başka yerde de; “Propagandanın amacı, tek tek ve bilimsel olarak kişileri bilgilendirmek değildir. Onun görevi, kitlelerin dikkatini belirli olaylar, ihtiyaçlar ve gerekler üzerine çekmektir” der.[10]

Propaganda şartları değiştiremez, sadece bu şartlar altındaki inanışları değiştirebilir. İnsanları inançlarını değiştirmeye zorlayamaz, fakat sadece onları istenilen şekilde davranmaya ikna edebilir.[11]

İnsan topluluklarında, her şeyden önce, görüş ve duyuş ayrılıkları olacağına göre, bunlar arasındaki karşılıklı çekişmeyi temel unsur olarak ele almak gerekir.

Bu mücadele evrelerini üç başlık altında toplamak mümkündür:

1. İdeoloji ayrılıkları; İnanç ayrılıkları ve rekabetten doğan ayrılıklar,

2. Ekonomik ayrılıklar; Sınıflar ve gruplar arasındaki ekonomik çatışmalar,

3. Maddî alandaki mücadeleler; Uluslar arasındaki açık rekabetler ve ülke içindeki gruplaşmalar.

Propagandanın Etkisi

Propagandanın etkili olmasının en başta gelen nedenleri arasında, insan denilen varlığın makine gibi mekanik bir varlık olmamasıdır. İnsan her şeyden önce bir organizmadır ve bu yönüyle de sürekli gelişme halindedir. Bu özellik insanın, zaman ve zemine göre düşünce yapısında değişiklik göstermesine sebep olur.

İnsan etkisinde bulunduğu şeye çoğu zaman uyar. İki farklı temsil karşı karşıya geldiğinde propagandanın mesaisi başlamış demektir. Menfaat ilişkileri ve ayrılıkları, düşünce farklılıkları bütün bunlar ayrı ayrı kümelenmelere ve farklı cepheler oluşmasına sebep olur.

Herhangi bir şekilde bir cephe alanı içine giren bir kimse, doğal olarak başkalarını da ikna etme, kazanma ve etki alanını genişletme eğilimine girer. Savunduğu fikirlerin başkaları tarafından da kabul görmesini, hafızalarında yer etmesini ve elden geldiğince o insanların da aynı davaya hizmet etmesini beklemeye koyulur. İlk insandan günümüze propaganda eğilimi içinde bulunan her insanın en büyük arzularından biri işte budur.

Kişilerin olduğu kadar toplumların tutumlarını düzenlemek ve fikirlerini yaymak için de çağımızda propaganda yaygın bir biçimde kullanılmaktadır. Fakat propagandanın bu alandaki gücünü fazla da abartmamak gereklidir. Çünkü propaganda bir araçtır ve amaca ulaşmada bir dereceye kadar etkilidir.

Alman diktatörü Adolf Hitler, “Kavgam” adlı kitabında, “Ustaca bir propaganda ile insanları cennetin cehennem olduğuna ve cennette en sefil hayatın yaşandığına inandırmak mümkündür” der.[12]

Propaganda, istemeyen kafalara kendi kendine girmediği gibi, ne yeni olan bir şeyi anlatma, ne de inancını yitirmişleri yeniden inandırma gücüne de sahip değildir. Usta propagandacılar, karşısındakilerin zihninde zaten iyice belirmiş fikir ve umutları daha çok geliştirir ve onların içlerindeki gizli anlam ve duyguları yansıtabilirler. Bir fikir zorlanmazsa, kişi ancak önceden bildiklerine inanabilir. Propaganda şartları değiştiremez, sadece bu şartlar altındaki inançları değiştirebilir.

Propaganda asrımızda yoğun çalışmalarla olgunlaştırılarak bir bilim dalı haline gelmiştir. Propaganda, “Toplum, her sözün gerçeklere dayandığına inanır” temel görüşüne uyar ve uygular. Bu durum, İtalyan diktatörü B. Mussoli’nin, “Bir efsanenin mutlaka doğru olması gerekmez” ifadesinde de yerini bulur.

Propaganda bakımından insan zihni, sürekli olarak akıtılmak yoluyla, herhangi bir şeyle kolayca doldurulabilen boş bir kap olarak kabul edilmiştir.[13]

Propaganda Açısından Hedef Kitlenin Özellikleri

Bir ülkede seçmenlerin eğitim, kültür ve gelir düzeyi ile o ülkede yapılan siyasetin niteliği arasında da paralellik vardır. Dolayısıyla, bir ülkenin seçmen profilinin iyi analiz edilmesi, o ülkenin gerek sosyo-ekonomik, gerekse de sosyo-kültürel göstergeleriyle ilgili de ciddiye alınması gereken veriler ortaya koyar.

Yapılan araştırmalar, bir ülkenin eğitim ve kültür düzeyi düştükçe, o ülkede yazılı tüketimin de azaldığını göstermektedir. Yani, bir ülkenin eğitim, kültür ve gelir seviyesi ne kadar yüksekse, o ülkede kitap ve dergi satışında önemli ölçüde bir artış gözlenirken, bir ülkenin eğitim, kültür ve gelir düzeyi azaldıkça, kitap ve dergi satışında da ciddi bir gerileme yaşanmakta, buna karşılık televizyon seyredilme oranlarında önemli ölçüde yükseklik görünmektedir.

Yani, eğitim, kültür ve gelir düzeyi düşük toplumlarda televizyon, en yaygın bilgilendirme, iletişim ve eğlence araçlarındandır. Televizyon en ucuz eğlence aracıdır. Bunun içindir ki, gelir düzeyi düşük ülkelerin insanları TV karşısında eğlenmeyi daha çok tercih etmekte ve evlerinden çıkmamayı ekonomik durumları itibariyle daha makul bulmaktadır. Bu şartlarda da televizyon, geniş kitlelere ulaşmak için en yaygın iletişim aracı olma özelliğini korumaktadır.

İnsanlar kimi zaman günü gününe, saati saatine tutmayan varlıklardır. Bugün kahkaha ile güldükleri bir espri yarın yüzlerinde en küçük bir tebessüm etkisi bile oluşturmayabilir.

Propaganda faaliyetleri de öyledir. Bugün için etkili olan bir mesaj yarın anlamını yitirebilir. Önemli olan, hangi mesajı hangi kesime ne zaman ve ne şekilde verileceğini ayarlayabilmektir.

Seçmenle yüz yüze gelindiği anlarda halet-i ruhiyelerine göre onlarla muhatap olabilmek önemlidir. Acısını, kederini, sevincini heyecanını onlarla yaşayabilmek çift yönlü iletişim açısından büyük önem taşımaktadır.

Propagandacı hedef kitlenin zayıf noktalarını keşfettikten sonra, bu heyecanları bizzat kendi ruhunda galeyan haline getirip hedef kitlesine bulaştırmaya çalışır. Heyecanlarına hitap edilen kişiler bunların etkisi altında kalmaya uygun hale gelirler.

İnsanların sosyal tutum ve davranışları, içlerindeki bütün psikolojik olayların dinamik bir sonucudur. Davranışların gelişmesinde, geçmişteki birçok idrâklerle birlikte kültürel ve sosyal faktörlerin de büyük payı vardır. İnanç ve tutumlar bu bakımdan idrâk, öğrenme ve motivasyon olaylarının bir fonksiyonudur. İnançlar kişinin dünyasına bir devamlılık getirir. Buna karşın kişi kendi isteğiyle inançlarının gelişmesini ve değişmesini kolaylaştırabilir.

Eğitim ve öğretimin yanında iyi hazırlanmış ve ulaşılabilir hedeflere yöneltilmiş başarılı bir propaganda kampanyası da kişilerde yeni inanç ve tutumların doğmasını veya eskilerin istenilen amaçlar doğrultusunda değiştirilmesini sağlayabilir. Kişinin günlük idrak ve çalışmalarının bir anlam bütünlüğü olması önemlidir. Çünkü alıştığı inançlar onun rutin yaşantısını açıklamaya yetmediği veya idrakini düzenli, anlamlı ve pratik bir hale getiremediği zaman, kişi yeni inançlar arama gereğini duymaya başlar.

Propagandacı karmaşık gerçekler yığını arasından yalnızca amacına uygunluk arz edeni seçer. Örneğin bu siyasetçiyse, o sırada muhatabı olan seçmen kitlesinin aklını karıştırmak istemez. Yeni şeylerden daha ziyade, dinleyicinin duymak istediğini söylemeye çalışır.

Propagandanın Etkisine Öncelikli Olarak Açık Olan Sosyal Gruplar

Toplum katmanlarını meydana getiren insan grupları propagandadan etkilenme özelliklerine göre çeşitli şekillerde tasnif edilebilirler. Toplumda özellikle içinde bulundukları hallerinden memnun olmayan kişiler başarılı bir propagandacı için iyi bir malzeme olabilirler. Bu gruptaki insanları şu şekillerde sınıflandırmak mümkündür;

Fakir ve Yoksullar

“Kriz ortamları neden seçmen davranışlarının hızla değiştiği dönemlerdir?” sorusunun cevabı hep merak edilmiştir.

Yoksulluk ve fakirlik her insanı hayal kırıklığına süreklemez. Zamanla fakirlik de bir yaşam tarzı haline gelir ve insan bunu kabullenir. Bu konuda hayal kırıklığına uğrayanlar genelde yakın zamanda yoksullaşanlar ve maddi durumu iyiyken bu konuda gerilemeye başlayanlardır.

Maddi gelir düzeyi itibariyle gerek savaş, gerek kıtlık, gerekse de afet ve benzeri yollarla tüm ülke genelinde meydana gelebilecek olan hızlı yoksullaşma çoğu defa sosyal patlamalara da sebep olur. Bu nedenle ekonomik kriz ortamları seçmenlerin hızlı kanaat değişimine uğradıkları dönemlerdir.

Şu noktanın altını çizmekte yarar vardır; Sefalet dayanılabilir düzeye ulaşınca hoşnutsuzluk en yüksek düzeyine ulaşır. Bir şikayet konusunun en yoğun olduğu zaman, şikayet konusunun ortadan kalma ihtimalinin olduğu zamandır.

Bir siyasi hareketin yandaş toplaması ve bu yandaşları kaçırmaması için ortaya koyduğu doktrinin gücünden çok, mevcut hayat ortamından kurtulmak isteyenlere sığınacakları manevî yer sağlaması gerekir.[14] Ülkemizde yaygın tartışma konusu olan odun, kömür, gıda ve diğer sosyal yardımları bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Propaganda açısından hiç faydası olmadığını iddia etmek mümkün değildir.

Özgüvensizler

Kişilerin yaratıcı güçleri azaldıkça, bir toplum hareketine katılma isteklerinin belirli bir biçimde arttığı görülür. Bunda, faydasız benliğinden kaçıp kurtulma isteği ön plânda gelir.

Bir kapalı grubun üyesi olanlar hayal kırıklığına kolay kolay uğramayacaklarından aldatıcı toplum hareketlerine karşı da dayanIklı olurlar ve direnme güçleri artar. Bu yüzden totaliter bir toplumdaki ayaklanma sebepleri, genellikle bu totaliter rejimin zayıflamasından kaynaklanır. Örneğin Çin’deki güçlü aile yapısı, bu ülkeyi asırlar boyu toplum hareketlerinden ve gelenek dışı akımların etkisinden korumuştur.[15]

Uyumsuzlar

Toplum içinde dış etkiye ve propagandaya açık olan en geniş kesimlerden birini, toplum içindeki uyumsuzlar oluşturur. Bunlar kendi benliklerinden henüz kopmamış, kazanılması zor olmayan kişilerdir. Durumları kazanılamaz düzeyde kötü değildir. En küçük ilerleme, başarı, fark edilme bunları yeniden dünyalarıyla barışık hale getirebilir. Farklı cinsel tercihleri nedeniyle toplum içinde kabullenilme sorunu yaşayan kişiler de bu grup içine girmektedir.

Umutsuzlar

Kitleye hakim olan ümittir. Toplumsal felâketler ümitler kırıldığı zaman başlar. Halk bunu hayal kırıklığı olarak ifade eder.

Gençler niçin mesut ve neşelidir? Çünkü önlerinde parlak ümitlerle dolu uzun bir istikbâl olduğunu düşünürler. Hayat ve istikbâl, gençlerin önüne güzel nakışlı ve çiçekli bir halı gibi serilmiştir.

Kitle üzerinde tesir sahibi olan bazı ihtiraslı adamlarla, bu hırsa iştirak eden bazı basit ruhlu insanların heyecanları birbirini tamamlayınca ve bu tür bir kitlede gayri memnunların sayısı da artınca ihtiraslı politikacıların işi kolaylaşır ve mevcut hükümeti (yönetimi) devirmek zor olmaz. Çünkü, ihtiraslı politikacıların hırsını destekleyecek ve tamamlayacak yardımcı kuvvet, genellikle basit insanların heyecanlarıdır.[16] 

Çünkü gayri memnunlar yeni hükümetin kendileri için hayırlı olacağı kanaatını taşırlar. Kendi imkânlarıyla işbaşına getirdikleri yeni hükümet de beklentilerini karşılayamayınca, bu defa onun ipini çekenler de yine aynı kesimler olur.

Güvercin oy tabir ettiğimiz, her seçimde farklı tavır sergileyen ve azımsanmaması gereken bir orana karşılık seçmen kesimi de bu kategori içinden çıkmaktadır. Bugün iktidarda olan partinin yarın Meclis’e bile giremeyecek kadar düşük oy almasına neden olan seçmen davranışlarındaki dalgalanma aynı psikolojiden beslenmektedir.

Hayatından memnun olan seçmenlerin çoğunlukta olduğu ülkelerde hükümet düşürmek pek kolay olmaz.[17] Onun içindir ki, tüm göstergelerin hayatın gidişatının iyi olduğunu gösterdiği ülkelerde seçimlere katılım oranı oldukça düşük olur. ABD’de uzun yıllar boyunca seçimlere katılım oranın düşük olmasında bu faktör etkili olmuştur. Siyahi aday Barack Obama’nın başkan seçildiği 4 Kasım 2008 seçimlerinde katılımın yüksek olmasının bir nedeni de, halinden şikayetçi gayri memnun seçmen kitlesinin artmasıyla ilgilidir.

Benciller

Kişi ne kadar bencilse, hoşnutsuzluğu da o kadar çok olur. Çevre koşulları yüzünden kendilerine güvenlerini yitirmiş olan bencillerin, büründükleri kimlik ve biçim ne olursa olsun bunların sevmeleri ve alçak gönüllü olmalarına imkân yoktur.[18]

Azınlıklar

Azınlıklar, her zaman ve her yerde en iyi şartlar altında bile olsalar kendilerini güvensizlik içinde hissederler. Kişisel başarılarına rağmen aşağılanmak ve dışlanmak bu tür insanlar için katlanılması oldukça zor bir duygudur.

Can Sıkıntısı

Dış etkiye açıklık ve propaganda açısından kitle hareketlerine en elverişli grup, boşalmamış psiko-sosyal bunalımlara sahip olan gruplardır. Bir provokatör için can sıkıntısından bunalan bir toplum, eko-politik kargaşalıklar içinde kıvranan bir toplum kadar eyleme elverişli değildir. Bu sosyo-psikolojik durum, propaganda kampanyaları yönünden üzerinde önemle durulması gereken özel bir konuma sahiptir.

Kadınlar

Yeni toplum hareketlerinin gelişmesinde, yaşı ilerlemiş kızlar ve çok şey yapma imkân ve kabiliyeti olduğu halde, kendilerine böyle bir fırsat doğmamış olan kadınların büyük rolü olmuştur. Hitler, macera arayan ve boş hayatlarından bıkmış olan yaşlı sosyete hanımlarından ve varlık içinde yalnızlık duygusu çeken büyük sanayicilerin eşlerinden her bakımdan destek görmüş ve onları yanına çekebilmeyi başarmıştır.[19]

Halinden mutsuz kadın seçmenler dış etkiye ve propagandaya en açık kesimi oluştururlar. Ekonomik krizlerin ilk etkilediği gruplar arasında kadınlar başta gelir. Sosyo-ekonomik açıdan gelişmiş ülkelerde karşılaşılan ekonomik kriz ortamlarının bir göstergesi olarak önce kadınların etek boylarında ve saç uzunluklarında değişiklik göze batar. Daha canlı renkte ruj kullanıldığı görülür.[20] Kadınların oy verme davranışı kriz ortamlarında sandık sonuçları üzerinde belirleyici rol oynar.

Suçluluk Hissi Taşıyanlar

Bir toplum hareketinin yandaşlarında sadakat oluşturmak için uygulanan yol ve yöntemlerden birisi de, onlarda bir suçlunun ruhsal durumunu oluşturmaktır. Suçluluk psikolojisi içindeki insanlar, dış etkiye ve propagandaya en müsait insanlardır.

Topluma karşı kendilerini sorumlu hissedenler, toplumun önünü açacağını düşündükleri hamlelere karşı ilgi de geliştirirler. Nitekim kutsal bir amacı kucaklayan suçluluk hissindeki bir kişinin, can ve mal endişesine düşmüş birinden daha kolaylıkla hayatını tehlikeye atacağı ve kutsal amacın savunulmasında daha hassas davranacağı gerçeğinden söz edilmektedir.[21]

Bağımlılar

Bir düşünceye körü körüne bağımlı/bağlılar propaganda açısından uygun bir zemin oluştururlar.

Her toplum hareketi yandaşlarının kişisel noksanlıklarını çeşitli yöntemlerle artırır ve devam etmesini sağlar. Bu yolla ideal ve doktrin daima mantık üstü tutularak kişinin zekâsının kendi kendine yeterli olmasına imkân sağlanmaz. Ekonomik güçlerin merkezîleştirilmesi ve yaşamak için gerekli bazı maddelerin kasten kıtlığı sağlanarak ekonomik baskı yoluyla devlete olan bağlılık sürdürülür. Örneğin: sık tekrarlanan elektrik kesintileri, “bir ülke aydınlığa kavuşacaksa, bu, devlet eliyle; eğer karanlığa gömülecekse, bu, yine devlet eliyle olacaktır” anlayışını pekiştirerek halk üzerindeki devlet korkusunu ve bağımlılığını sürdürür. Bu genelde dikta rejimlerinin uyguladığı bir yöntemdir.

Sempatizan Sanatçılar

Tarih boyu mevcut düzeni halkın gözünden düşürmek partizan veya sempatizan sanatçıların temel görevi olmuştur. Bu tür toplum hareketlerinin kendilerine özgü sanatçıları vardır. Tam olgunlaşmış bir toplum hareketi veya eylem, ancak mevcut düzen gözden düşürülüp halkın desteğini yitirmesinden sonra ortaya çıkar.

Kurulu düzeni protesto eden sempatizan ve partizan sanatçıların yakınmaları birkaç istisna dışında gururlarının kırılması, umutlarının yıkılması, aşkta başarısızlık, kumar kayıplarını ödeyememek vb. gibi daima özel kişisel çıkarlarının bozulmasına bağlıdır. Bu tip insanların öfkeleri aslında devlete değil, devleti yönetenlere çevrilir. Bu tip insanlar iktidardakiler tarafından alenen kabul edildiği ve ödüllendirildiği zamanlarda aşırı birer iktidar yanlısı kesiliverirler.

Konuya bu açıdan yaklaşıldığında her türlü insan varlığını bir hedef kitle olarak ele alan propaganda hareketinin olumlu sonuçlar ortaya koyması da kaçınılmazdır.[22]

Seçmen Davranışlarında Etkili Olan Sosyo-Ekonomik Faktörler

         Tüm ülkelerde seçmen oyları, seçim çevreleri, bu seçim çevrelerinin özellikleri, sosyal ve sosyo-ekonomik karakterleri, dini, etnik, kültürel vb. kimlikleri gibi birçok açıdan ele alınıp incelenmektedir.

         Türkiye’deki seçmen oylarını da çeşitli açılardan ele alıp inceleyecek olursak şunları söylemek mümkündür:

         Türkiye’de sosyo-ekonomik göstergeleri itibariyle birbirinden farklı üç ayrı sosyal kesim bulunmaktadır.

Bunlardan birincisi, nüfusun yüzde 65’lik kesimini oluşturan ve krizden en çok etkilenen alt gelir grubudur. Bu kesim süratle daha da yoksullaşmakta ve erimektedir.

Türkiye’nin ikinci ağırlıklı kesimini nüfusun yüzde 30’luk orta kesimi oluşturmaktadır. Bilgi beceri sahibi, üreten kesimdir. En kanaatkar kesim de budur. Orta halli gelirleri, binecek arabaları ve oturacak evleri vardır. Zaruri ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmayan kesimdir. Bu kesim de yaşanan son krizlerden sonra umutlarını yitirmeye başlamıştır.

Tüm İslam ülkeleri arasında orta sınıfı olan ender ülkelerden biri olan Türkiye, üst üste yaşanan ağır ekonomik krizlerden sonra bu kesimini kaybetmeye başlamıştır. Bu kesimin azalması, Türkiye’nin geleceği açısından oldukça tehlikeli sosyal bir risk niteliği taşımaktadır.

Üçüncü kesim ise, yüzde 5’lik kesimdir. Bu kesim toplumun en üst kesimidir. Yani Türkiye’nin kaymak tabakasını oluşturmaktadır.[23]

Türkiye’de yaklaşık 44 milyon seçmen bulunmaktadır. Bu oyları üç kategoriye ayırarak değerlendirmek gerekirse şu tespitleri yapmak mümkündür:

Merkez Kent Oyları

İstanbul, Ankara ve İzmir gibi metropol illerin seçmenleri büyük ölçüde etkilenmekte ve ülkedeki genel rüzgara göre seçmen davranışları tezahür etmektedir.

Burada önemli olan nokta, son yıllarda medyanın da genel yıpranma sürecinden büyük ölçüde etkilenmesi ve medyanın geniş halk kitlelerinin sesine tercüman olmakta yetersiz kalması son birkaç seçimde medyanın seçim sonuçları üzerindeki etkisinin sorgulanmasına neden olmuştur.

Gündemdeki olaylara ilişkin medya bakışının genel kamuoyu beklentileriyle örtüşmemesi, medyanın seçim sonuçları üzerindeki belirleyici etkisini büyük ölçüde azaltmış ve seçim sonuçları medyanın öngörüleri değil, halkın beklentileri ve tahminleri yönünde gerçekleşmiştir. Halk için sürpriz olmayan sonuçlar, medya için sürprizmiş gibi bir görüntü ortaya çıkmıştır.

Merkezi kent oylarında liderlerin ve adayların etkisi daha az oranda belirleyici olmaktadır. Bununla birlikte, Türk milleti karakteristik olarak güçlü lider peşinde gitme eğiliminde olduğundan, karizmatik liderlerin kent oyları üzerinde de etkisi olabileceğini söylemek yanlış olmaz.

Lokomotif Kent Oyları

Adana, Bursa, Diyarbakır, Erzurum, Gaziantep, Mersin, Kocaeli, Trabzon gibi şehirlerin oylarıdır. Bu oyların üzerinde ise parti daha etkilidir. Medyanın etkisi gerilerde kalmaktadır.

Etkilenen Oy, Edilgen Oy, Kent ve Kırsal kesim Oyları

Oylar üzerinde ise, aşiret, cemaat, tarikat, aile etkisi vardır. Ayrıca parti etkisi de göz ardı edilmemesi gereken bir faktördür. Medyanın etkisi ise, yok denecek kadar gerilerde seyretmektedir.

         Oyların toplandıkları kümelenmelere göre bakıldığında, Türkiye’deki 38 milyon seçmenin yaklaşık yüzde 65’i sağ, yüzde 35’i sol seçmenden oluşmaktadır.

         Gerek sağ, gerekse de sol partiler açısından, arkasından güçlü bir seçmen rüzgarı alan ve merkez sağ ise, merkez sağı; merkez sol ise, merkez solu; bir arada toplayıcı etkisi olan parti, kitabın yazıldığı tarih itibariyle görülmemektedir.

Propaganda Oy Verme Davranışı Üzerinde Ne Kadar Etkili

Yapılan propagandalar, hedef kitle olan seçmen üzerinde ne ölçüde etkili olmaktadır? Yoksa gereksiz yere emek, zaman ve kaynak israfına mı yol açmaktadır?

GENAR Araştırma kuruluşunun Türkiye’nin büyükşehir belediyesi statüsündeki 13 ilinde kotalı örneklem türüne göre 3798 denek üzerinde yaptığı ve benim de danışman olarak katkıda bulunduğum “Türkiye’de Seçmen Davranışları ve Siyaset Profili” başlıklı araştırmada propagandanın seçmenler üzerindeki etkisini de sorgulama imkânı bulmuştuk.[24]

Yapılan araştırmalar, propaganda çalışmalarının seçmen üzerinde etkili olduğunu göstermektedir. Şimdi, önce bu konuyla ilgili yapılan araştırmanın sonuçlarını yansıtalım, ardında da konuyla ilgili değerlendirmemize devam edelim.

Seçim Dönemlerinde Yapılan Propagandaların

Tercihinizde Bir Etkisi Oldu Mu?

 

Frekans

Yüzde

Evet

336

8,9

Hayır

3131

82,7

Kısmen

165

4,4

Cevap yok

152

4

 

3784

100


Dikkat edilirse, deneklerin yüzde 8.9’u propaganda kampanyasının üzerlerinde etkili olduğunu söylemektedirler. Burada önemli olan ayrıntılardan biri de, deneklerin, yapılan propagandalardan etkilenmiş gibi davranmayarak bu soruya ‘evet’ cevabı verme konusunda çekingen davranmış olabilecekleridir. Propagandadan etkileniyor olmayı bir cevabı seçeneği olarak söylemekte tereddüt edenler de bulunabileceği düşünülebilir.

Bununla birlikte yine de, yapılan ‘propagandalardan etkilendim’ diyen yüzde 8,9’luk kesim ile ‘kısmen’ diyen yüzde 4.4’lük kesim bile, Türkiye gibi 44 milyona yaklaşan bir seçmen potansiyeli olan bir ülkede 4–4.5 milyondan fazla bir oya karşılık gelmekte, bu da bir partinin barajı aşması için gereken yüzde 10’luk bir oya yakın bir tablo ortaya koymaktadır.

Ne Tür Bir Etkisi Oldu?

 

Frekans

Yüzde

Şimdiye kadar oy verdiğim partiyi değiştirmeme sebep oldu

244

72,2

Şimdiye kadar oy verdiğim partiye dair kanaatimi pekiştirdi

87

25,7

Diğer

7

2,1

 

338

100

Yapılan seçim propagandalarının ‘ne tür bir etkisi olduğu’ ile ilgili soruya verilen cevaplar arasında yüzde 72.2 oranında ‘şimdiye kadar oy verdiğim partiyi değiştirmeme sebep oldu’ cevabı yer alırken, yüzde 25.7’lik oranda da ‘şimdiye kadar oy verdiğim partiye dair kanaatimi pekiştirdi’ cevabının verildiği görülmektedir. İkisi toplandığında yüzde 97.9 gibi önemli bir oranda oy verdikleri parti ile ilgili bir kanaat değişimi veya pekişmesi ortaya çıktığı görülmektedir. Bu rakam ciddiye alınması gereken bir oranı teşkil etmektedir.

Bu rakamlar bize, iyi planlanmış bir propaganda kampanyasının seçmenler üzerinde hiç de yabana atılmayacak ölçüde sonuç almaya yaradığını göstermektedir.

Seçim dönemlerinde yapılan propaganda seçmenin tercihini etkilemekte elbette tek başına yeterli değildir. Ancak, propagandanın tesirini küçümsememek gerekir. Etkin propaganda yönlendirebilir, seçmen bunu gizlese de, etkin propaganda rüzgâr oluşturur, rüzgâr tercih değişimine etki eder.

Sonuç

Propagandanın seçmenler üzerindeki etkisi, seçimler olduğu sürece tüm dünyada tartışılmaya devam edecektir.

İnsanları bir fikre, bir inanca, bir kanaat dönüşümüne yönlendirmek kolay bir iş değildir. Bir fikre hemen inanan veya kolayca kanabilen kimseler genelde zekâsı kıt olanlarla çocuklardır.

Bu nedenle, propagandanın en başarılısı, verilmek istenen mesajın propaganda olduğu izlenimi oluşturmadan yapılabilenidir.

Konuya son vermeden önce, birkaç hususun altını çizmek yerinde olacaktır.

İletişimin hangi mecraları kullanılmış olursa olsun, başarılı olduğu söylenebilecek bir propaganda stratejisinde şu noktalar muhakkak bulunması gerektiği öne çıkmaktadır:

          Hedef kitlenin dikkatini çekebilmek,

          Hedef kitlenin güvenini kazanabilmek,

          Hedef kitlenin umut ve beklentileriyle ilgili alternatif sunabilmek,

          Bu yollarla toplumları harekete geçmeye hazır hale getirmek

Gelişmekte olan bir toplum hareketi, hemen sonuç verecek sanılan bir umudun propagandasını yapar. Onun için tüm dünyada başarıyla sonuçlanmış seçim kampanyalarında “değişim” (change) sözcüğü yaygın olarak kullanılmaktadır.

Propaganda vasıtaları ne kadar gelişmiş olursa olsun, insan unsuru hiçbir zaman önemini kaybetmeyecektir. Çünkü propagandanın en etkilisi, yüz yüze olanıdır.[25] Bu yöntem, eski çağlardan beri önemini hiç kaybetmemiştir;[26] bundan sonra da kaybetmeyecektir.

Kaynakça

Arı, Tayyar (1997), Uluslararası İlişkiler, Alfa Yayınları, İstanbul

Başdoğan, Ferhat (1960), Propaganda, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yayınları, Ankara

Berkes, Niyazi (1942), Propaganda Nedir?, Ankara

Bektaş Arsev (1996), Kamuoyu İletişim ve Demokrasi, Bağlam Yayınları, İstanbul

 

Guérin, D. (1975), Faşizm ve Büyük Sermaye, Suda Yayınları, İstanbul

Hitler, Adolf (1994), Kavgam, Toker Yayınları, İstanbul

Kayabalı, İsmail – Arslanoğlu, Cemender (1983), Propagandanın Sosyo-Psikolojik Temelleri, Ankara

Onaran, Ali Şerif (1984), Kamuoyu, İstanbul

Oskay, Ünsal (1992), Kitle Haberleşmesi Teorilerine Giriş, İstanbul

Özsoy, Osman (1998), Propaganda ve Kamuoyu Oluşturma, Alfa Yayınları İstanbul

Özsoy, Osman (1999), Politik Propaganda Teknikleri, Alfa Yayınları İstanbul

Özsoy, Osman (2002), Türkiye’de Seçmen Davranışları ve Etkin Propaganda, Alfa Yayınları İstanbul

Özsoy, Osman (2004), Seçmen Siyasetçi İlişkileri Ekseninde Başarılı Siyasetçinin El Kitabı, Hayat Yayınları, İstanbul

Özsoy, Osman (2007), Seçim Kazanma Sanatı, Alfa Yayınları İstanbul

Terence, H. Quelter (1962), Propaganda and Psychological Warfare, New York: Random House, Inc.

Ziyaoğlu, Rakım (1963), Propaganda ve Sanatı, Halk Basımevi, İstanbul



Terence, H. Quelter, Propaganda and Psychological Warfare, New York: Random House, Inc., 1962, s. 62’den naklen Arı, Tayyar, Uluslararası İlişkiler, İstanbul 1997, s. 332.

Berkes, Niyazi, Propaganda Nedir?, Ankara 1942, s. 5-6.

Ziyaoğlu, Rakım, Propaganda ve Sanatı, İstanbul 1963, s. 22.

Bektaş Arsev, Kamuoyu İletişim ve Demokrasi, İstanbul 1996, s.153.

Ziyaoğlu, Rakım, Propaganda ve Sanatı, İstanbul 1963, s. 21-22.

Başdoğan, Ferhat, Propaganda, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yayınları, Ankara 1960, s. 3.

Özsoy, Osman, Propaganda ve Kamuoyu Oluşturma, Alfa Yayınları İstanbul 1998, s.15.

Berkes, Niyazi, Propaganda Nedir?, s. 47-48.

Onaran, Ali Şerif, Kamuoyu, İstanbul 1984, s.67.

Hitler, Adolf, Kavgam, s. 161-179.

Oskay, Ünsal, Kitle Haberleşmesi Teorilerine Giriş, İstanbul 1992, s. 270.

Hitler, Adolf, Kavgam, İstanbul 1994, s. 87.

Kayabalı, İsmail – Arslanoğlu, Cemender, Propagandanın Sosyo-Psikolojik Temelleri, Ankara 1983, s. 9-14.

Hitler, Adolf, Kavgam, s. 148.

Kayabalı/Arslanoğlu, s. 124.

Özsoy, Osman, Politik Propaganda Teknikleri, Alfa Yayınları İstanbul 1999, s. 105-108.

Türkmen, Faik, Siyasi Propaganda Sanatı, s. 99.

Kayabalı/Arslanoğlu, age, s. 128.

Guérin, D., Faşizm ve Büyük Sermaye, İstanbul 1975, s. 67.

Vatan gazetesi, 13.03.2008.

Kayabalı/Arslanoğlu, age, s. 130.

Özsoy, Osman, Politik Propaganda Teknikleri, Alfa Yayınları İstanbul 1999, s. 113-114.

Özsoy, Osman, Seçmen Siyasetçi İlişkileri Ekseninde Başarılı Siyasetçinin El Kitabı, Hayat Yayınları İstanbul 2004, s. 15-16.

Özsoy, Osman, Türkiye’de Seçmen Davranışları ve Etkin Propaganda, Alfa Yayınları İstanbul 2002, s. 193-194.

Özsoy, Osman, Seçim Kazanma Sanatı, Alfa Yayınları İstanbul 2007, s. 57-58.

Berkes, Niyazi, age, s. 160.